bazen ölememektir. yıl 1993.
amcam vefat etmişti, ve metin abim öksüz kaldığından artık yanımıza taşınmıştı. 18 yaşındaydı.
ilk okul mezunuydu, babamın yanında marangozluk öğreniyordu. annesini lösemiden öldüğünde 2 yaşındaydı. buna karşın hep gülerdi. akşamları babamdan gizli içtiği sigarasını yakarken bana köyde ki sevgilisinin fotoğrafını gösterirdi. onu çok sevdiğini ve seneye yanına alacağını evleneceğini söylüyordu. hafta sonları uçurtma uçurur, top oynar, bisiklete binerdik. beni çocukluğumda en çok gezdiren odur.
yazısı o kadar güzeldi ki, o eşsiz yazısıyla öyle güzel şiirler yazardı ki. benden başka arkadaşı da yoktu abimin. canım abim.
bir gün bu umutlu adam eve gelmedi. sonra babam ve annem apart topar bir yerlere gittiler.
metin abim tam 1 hafta eve gelmedi onu çok özlemiştim. sonunda geldi. ama o gülen abim, o umut dolu abim, gözlerinin içi gülen abim yerine bambaşka, sanki mezardan çıkmış biri gelmişti.
tabi hemen sordum, abi ne oldu ? biraz hastalandım diyordu. evdekiler bana hiç bir şey söylemediler. biz aynı odada kalıyorduk.
metin abim geceleri terliyor, deliler gibi susuyor ve bir dikişte koca 1 litre suyu bitiriyordu. bir kaç hafta geçmeden konuşmaları duymuş ve kan kanseri, lösemi olduğunu öğrendim.
gelmediği gün yolda bayılmış ve kartal devlet hastanesine kaldırılmış.
doktorlar en fazla 3 ay yaşar demişler. yapılacak hiç bir şey yokmuş. anneden, genetik olarak geçen bir hastalıktı.
o kadar acı çekiyordu ki, o kadar ağladık ki, bunu yaşayanlar bilir. ölmek istiyorum diyordu ! o dediğinde bende ölmek istiyordum.
sonra morfinler ve acının verdiği krizler yüzünden baygınlık geçiriyor uyuyordu. evde sürekli kuran-ı kerim okutuluyordu.
sonra bir gün köyüme götürün beni, elifi görmek istiyorum dedi. köye götürdü babamlar, ama elif evlenmişti. kimse söyleyemedi ona bunu.
köye geldiğimizin 2. sabahı hayata gözlerini yumdu.