okuması zevkli diyenlere, ömrü boyunca bir insanın yaz tatili, bayram tatili, yarıyıl tatili yapmamasının ne demek olduğunu hatırlatmak isterim. küçücük bir çocukken, bir oyundan bile en fazla iki saat sonra sıkılırken, enstrüman başında en aşağı 3 saat geçirmesi istenir. tabii ki bu ilk yıllar için geçerlidir. bu süre ilerki yıllarda 7-8 saate kadar çıkar. artık karışmayı bırakmışlardır ama siz sınavlara yetişebilmek için zaten, kendinizden çıkmış bir şekilde çalışmanız gerektiğinin bilincine varmışsınızdır ya da buna alıştırılmışsınızdır. voleybol oynamak istersiniz, oynayamazsınız, arkadaşlarınıza alay konusu olursunuz. -aaa musette mi? bırakın canım onun elleri hassas ahahahahah- deliye dönmek üzeresinizdir. rüyalarınızda, merdivenlerden yuvarlandığınızı, elinizi, kolunuzu kırdığınızı, piyano çalamayacağınızı görür sevinirsiniz. hatta gerçek hayatta düşüp parmağınızı kırarsınız, buna bile sevinirsiniz allahım nihayet, nihayet tatil yapabileceğim diye. ama yok tabi öyle yağma, madem sağ elini kırdın o zaman sen de bütün yaz sol elini çalışırsın, hem böylece güçlenmiş olur diye bir cevapla karşılaşırsınız. 13 sene sonra artık ölsem de kurtulsam diye düşünürken, birden kafanızda bir ampul yanar. niye ölecekmişim canım, çaldığım pis bir nota insan ölümüne sebebiyet vermiyor ki, doktor muyum ben diye düşünürsünüz. mutlu olursunuz, arkanıza bakmadan kapıdan çıkar gidersiniz ve bir daha asla uğramazsınız.
işte böyle yerlerdir konservatuvarlar, eğlenceli mi değil mi karar vermek başkalarına kalsın...