peygamber efendimizin nuru

entry1 galeri
    1.
  1. Cenab-ı Hak, insanlığın babası Hz. Âdem'i yaratmıştı.
    Başını kaldırıp bakan Âdem (a.s.), Arş-ı Âlâ'da muazzam bir nurla bir isim yazılı gördü: "Ahmed"
    Merak edip sordu: "Yâ Rabbi! Bu nur nedir?"
    Allah Teâlâ buyurdu: "Bu, senin zürriyetinden bir peygamberin nurudur ki onun ismi göklerde Ahmed ve yerlerde Muhammed'dir. Eğer o olmasaydı, se­ni yaratmazdım!"

    -----------------------

    ilk bânisi Hz. Âdem olan yeryüzünün ilk mâbedi Kâbe, uzun zamanın geç­me­siyle yıkılmış, adeta yerle bir olmuştu. Hz. ib­rahim, bu mukaddes bina­nın tek­rar inşası için Cenab-ı Hak'tan emir aldı ve oğlu ismail'le birlikte derhal ça­lışmaya koyuldu.

    Kâbe'nin inşası tamamlanınca, baba oğul ellerini dergâh-ı ilâhî'ye açarak şöyle yalvardılar:

    "Ey Rabbimiz! Neslimizden gelen Müslüman ümmet içinden bir peygam­ber gönder; ki o, onlara ayetlerini okusun, kitabı ve hükümlerini öğretsin, on­ları günahlardan te­mizlesin!"

    işte, Cenab-ı Hak, yapılan bu samimi duayı cevapsız bırakmadı ve Hz. is­mail'in neslinden, Peygamberlerin Reisi Hz. Muhammed'i (a.s.m.) göndererek kabul etti. Bu gerçeği bizzat Kâinatın Efendisi, "Ben, babam ibrahim'in duası­yım" diyerek ifade buyurmuşlardır.

    Hz. ismail'in evlat ve torunları gittikçe çoğaldı ve Arap Yarımadası'nın her tarafına dağıldı. içlerinden Adnanoğulları, onlar içinden Mudaroğulları ve on­lar içinden de Ku­reyş kabilesi diğerlerinden üstün ve farklı oldu. Ku­reyş ka­bilesi içinde ise, Hâşimîler kolu, hepsinden daha çok fazilet ve şeref buldu.

    Bu gerçeği de bizzat kendileri şu şekilde ifade buyurmuşlardır:

    "Allah, ibrahimoğullarından ismail'i, ismailoğullarından Ki­nâ­neoğullarını, Kinâneoğullarından da Ku­reyş'­i, Ku­reyş'­ten de Benî Hâşim'i, Benî Hâşim'den de beni seçmiştir."

    Bütün kaynakların ittifakla belirttikleri, Kâinatın Efendi­sinin yirmi dedesine kadar uzanan neseb silsilesi şöyledir:

    "Muhammed (a.s.m.), Abdullah, Ab­dül­mut­ta­lib (asıl is­mi Şey­be), Hâşim, Abdi Menaf [Muğîre], Kusayy, Kilab, Mür­re, Kâb, Lü­eyy, Galib, Fihr, Mâlik, Nadr, Kinâne, Hu­zey­me, Müd­rike [Amir], ilyas, Mudar, Nizar, Maad, Ad­nan."

    işte, Fahr-i Kâinat Efendimizin büyük dedeleri, bu zâtlardı. Her bi­rinin zür­riyeti çoğalmış ve her biri pek çok cemaatin reisi, birçok kabile ve aşiretin de­desi ve babası olmuşlardır.

    Ancak ne vakit birinin iki oğlu olsa veya bir kabile iki kola ayrılsa, Sevgili Peygamberimizin soyu en şerefli ve en hayırlı olan tarafta bulunur ve her asır­da onun büyük dedesi kim ise yüzünde parlayan müstesna nurdan bili­nirdi.

    Kardeşim sana maalesef daha fazla zamanımı ayıramayacağım. Kafandaki bu kuşkulara çözüm bulmak için araştırma yapmalı ve önyargılı olmamalısın. Hayırlı günler.
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük