iki kere uyandım geceleyin,
ve ışıltılı sokak lambaları duruyordu
düşlerin yarım tümcelerini tamamlayamayan
ve havsalamı dindiremeyen üç nokta gibi.
Gebe olduğunu düşledim.
Yıllardır ayrı olsak da birbirimizden,
gene de biliyordum suçumu,
ve ellerim okşuyordu gergin kasığını,
fakat gene de yataktaki pantolonu
ve elektrik düğmesini buldu ellerim. Ve gider gitmez,
anlamıştım ki seni karanlıkta yüzüstü bırakarak
terk etmiştim, bir düşte, fakat beni beklemeyi
istiyordun sen, ve bir bakışla bile
kınamıyordun beni bu apaçık
suçumdan ötürü. Çünkü karanlıkta olur
ışığın parçaladığı şeyin suçu.
Orada evlendik ve iki sırtlı iki hayvanı
taklit ettik, ve gelecekteki çocuklarımız
yalnızca bahanesiydi çıplaklığımızın.
Bir keresinde, başka bir gece, duruyordun
bakışım için böylece, bitkin, sıska,
ve görüyordum henüz adı olmayan
bir kız ya da bir oğlan çocuğunu, ve o vakit
uzatamıyordum ellerimi
elektrik düğmesine doğru, hakkım yoktu
sizleri gölgelerin ülkesinde bırakmaya,
günün duvarları önünde dilsizdim
ve sizler için ulaşılmaz olduğum
o gerçek dünyaya bağlıydınız sizler.