uludağ sözlük gece yarısı hikayeleri

entry29 galeri video1
    25.
  1. içerisinde yaşanmış olayları da barındıran, gecenin bu saatinde korkmak istemeyenlerin okumaması gereken hikayelerdir.

    4 sene önce. 2 ekim 2009. iş çıkışı eve nasıl geldiğimi hatırlamıyorum bile. o kadar yorgundum ki eve adımımı atar atmaz paltomu bile çıkartmadan kendimi kanepeye bir çuval gibi atıverdim. hemen sızmışım zaten. sızdığımı da ısrarla çalan ev telefonun sesini duyduğumda anladım. önemsemedim önce, zaten ev telefonumdan arayanlar sadece kamu kurumlarıdır. tekrar uykuya dalar gibi olduğum anda yine çaldı. lanet okuyarak uyuya kaldığım kanepeden kalktım ve sinirimi yatıştırarak "efendim?" dedim. ses duymayınca "alo!" diyerek yineledim sesimi. karşılık alamayınca uyku sersemliğinin verdiği sinirle "ne var ne!" diye haykırdım. "sakin ol" dedi kaba sesli adam. tam karşılık verecekken devam etti: "ben kanlı el. 2 ekim 2012'de kapındayım" dedi. tam küfür edecekken telefon suratıma kapandı. "sizin yaptığınız şakaya da size de..." diye söylenerek üzerimi değiştirdim. günümü standart bir şekilde sonlandırdıktan sonra sabah tekrar fabrikaya gittim. bizimkileri görünce hemen sitem etmeye başladım "ha-ha-ha! o kadar güldüm ki anlatamam!" deyince şaşırmış gibi yaptılar ve "ne?" dedi kemal. "dünkü şakanız diyorum, pek komikti ve sizin de bildiğiniz yorgunluğumun üzerine çok iyi gitti!" şeklinde karşılık verdim. ne dediğimi anlamamış gibi yapıp söylenmeye çabalasalar da onları dinlememiştim. sonuçta beni uykumdan eden berbat bir şakaydı.

    3 sene önce. 2 ekim 2010. kız arkadaşım ile sinemadayım. film esnasında telefonum titredi. ellerim patlamış mısırdan yağlandığı ve telefonla pantolonumu yağa bulamamak için oralı bile olmadım. titiz bir insanımdır. film arası lavaboya gidip ellerimi temizledikten sonra aklıma geldi, telefona baktım. kayıtlı olmayan bir numara. kız arkadaşımın lavabodan çıkmasını beklerken kayıtlı olmayan bu numarayı aradım ve "aradığınız numara kullanılmamaktadır." yanıtını aldım telesekreterden. yanlış aradım düşüncesiyle dikkatlice bakıp tekrar aradım ve aynı yanıtı alınca şaşırdım. yine umursamadım tabii. zaten başıma ne geldiyse bu umursamamak yüzünden geldi. neyse, filmin ikinci bölümünü de izledikten sonra kız arkadaşımı evine bıraktım ve ben de evime geldim. memelekette olan ailemi aradım, ailemle kısa bir hasret giderdikten sonra telefonu şarja takmaya yeltenirken, yine kayıtlı olmayan bir numara beni aradı. hemen açtım ve "efendim?" dedim. ses yok. "efendim?" dedim ikinci kez. "ben kanlı el. 2 ekim 2012'de kapındayım." dedi oldukça kaba sesli bir adam ve karşılık veremeden telefon suratıma kapandı. beş on saniye duraksadıktan sonra geçen yıl da aynı şakaya maruz kaldığım aklıma geldi ve gülümsedim. "yine aynı numarayı aradı salaklar" diye söylendim içimden. rutin işlerimi halledip uyumak için yatağa yattım. aklım hep uyumaya çalışırken çalışır zaten. şakayı düşündüm, "kanlı el"i... "gerçekten inanacağımı mı düşünüyor bu ahmaklar?" diye kendi kendime yorumlar yaparken geçen seneki tarihi hatırlamaya çalıştım, geçen sene ne zaman aradıklarını... korkudan falan değil, düşünecek başka bir şey bulamadığımdan... o gün eve hiç olmadığı kadar yorgun gelmiştim. sebebi günümün çok yoğun geçmesinden değil, bir önceki gün kız arkadaşımla ayrılma noktasına gelip bütün geceyi ayakta geçirdiğimden... nasıl unutabilirim o günü. 1 ekim, ekim'in başı. ilk defa böylesine kavga etmiştik. kız arkadaşımla ilgili detayları düşünürken bugünün de 2 ekim olduğunu ve geçen sene de sözde "kanlı el"in beni 2 ekimde aradığını hatırladım. güldüm. "amma sistematiklermiş ha!" diye eğlenmeye çalışırken bir yandan da içimde garip bir endişe vardı. "annemin pinpirik huyundan epeyce almışım anlaşılan" dedim kendi kendime ve sağ tarafıma dönerek uyumaya koyuldum.

    2 sene önce. 2 ekim 2011. artık evli bir insandım. çalıştığım firma, beni yakın bir şehirdeki başka bir fabrikaya göndermişti. eşimle beraber firmanın gönderdiği şehire taşınmış, bu şehirde ev tutmuştuk. işteyken günlerim rutin geçiyordu ama eve geldiğimde eşimle harikulade vakit geçiriyordum. 3 yıldır birlikte olmamıza rağmen ilk günkü gibi birbirimize aşıktık. 3 yıl önce yani 2008'de eşimle internetten tanışmış ve az gibi görünen 3 yılda çok şeyler yaşamıştık. eşime olan aşkım yüzünden 2009 yılında ailemin yanından ayrılıp, eşimin yaşadığı şehire gitmiştim. bugünkü evlilik amacımızı ancak bu şekilde gerçekleştirebilirdik zaten. bugün günderden pazar idi ve günlerdir konuştuğumuz bebek konusunu bugün gerçekleştirmeye karar vermiştik. kararımızı gerçekleştirmeden önce duşa girdim, çıktım ve eşimin de duştan çıkmasını beklerken ev telefonum çaldı. şaşırmıştım doğrusu. yakın zamanda bağlattığımız ev telefonumdan bizi kim arayabilirdi ki? üstelik akşamın onunda! "hayırdır inşallah" diyerekten telefonu açtım. önce karşıdan sesin gelmesini bekledim. üç beş saniye sessizlik olunca "buyrun!" deme gafletine düştüm. halbuki olmadık zamanlarda olmadık insanlar aradığında ve aklım başım yerindeyse önce karşıdan ses beklerim. babamdan kalma bir alışkanlık... "efendim, buyrun." diye tekrarladığımda "unutma! 2 ekim 2012'de hiç de iyi şeyler olmayacak. artık beni tanıyorsun." dedi ışık hızıyla. telefon yine suratıma kapanmıştı. bu sefer "kanlı el"i tanımam uzun sürmedi ama bu sefer gerçekten tırsmaya başlamıştım. tarihi düşündüm ve 2 ekim'de olduğumuzu farkettim. bu bir anda tüylerimin diken diken olmasına neden oldu. "neden? nasıl? kim?" gibi sorular kafamda dolanırken olduğum yerde kalakalmıştım. salona geçtim, kanepeye oturdum. sanırım bu işi ciddiye alma vakti gelmişti. duştan çıkan eşim moralimin neden bozulduğunu "ne oldu? hani konuşmuştuk, şimdi neden böylesin?" sorusuyla anlamaya çalıştı. halbuki durum sandığı gibi değildi. "yok hayatım yok, iyiyim ben" desem de kadın hissiyatı durumu çoktan anlamıştı ve olayı çözümlemeden rahat etmeyecekti. anlatıp anlatmama konusunda kendi içimde cebelleşirken durumu bebeğe yorumlamaması için gerçeği anlattım. önce güldü, "ciddi misin sen?" dedi, sonra benim ciddiyetimi farkedince o da ciddileşti. "bu saçmalığın ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. sence telaşlanmalı mıyız?" dedim. "yani, sanırım, biraz..." cümlesiyle kararsızlığını belli etti ve ardından "şu olayı biraz daha düşün bakalım. söylediğin gibi her sene 2 ekim'de mi aradı? saat kaçta aradı? kim aramış olabilir? kavgalı olduğun birisi mi var? kim sana neden böyle bir şey yapmak istesin ve neden 2 ekim 2012?" sorularıyla zihnimi açmaya çalıştı sevgili eşim. düşündüm ve: "evet, her sene 2 ekim'de..." dedim ve duraksadım. sonra sesli düşündüm: "bu saatler olması lazım yine. işten eve gelip uyuyup uyandığımda, sinemadan çıkıp seni eve bıraktığımda bu saatlerdi yani..." dedim ve eşim de cevap vermeyince bir süre sustuk. "düşmanım da yok. hayatımda hiç olmadı. kimseye kötülük bile etmemişimdir. zaten kendi memleketimden ayrıldığım için son beş senedir senin arkadaşların ve iş arkadaşlarım dışında pek kimseyle tanışıklığım bile yok." şeklinde devam ettim. eşim tam bir şey söyleyecekken sözünü kestim ve "senin arkadaşların!" dedim. "senin arkadaşların böyle bir şey yapmak ister mi?" sorusunu yöneltince eşime, eşim "saçmalama istersen!" dedi. "haklısın, saçmaladım. lakin..." deyip birkaç saniye duraksadıktan sonra "aman yahu! boşver! biz işimize bakalım he ne dersin" diyerek sinsi sinsi gülümsedim. eşim ciddiyetle yanıt verdi "bakarız canım da bu iş yarın polise bildirilecek tamam mı? bu kadar rastlantı tesadüf olamaz. bu şerefsiz her kimse belli ki son derece ciddi birisi ve yeni taşındığımız şehirdeki yeni bağlattığımız telefondan bizi arayabiliyor." dedi. bir yandan tırsan, bir yandan da erkekliğime bok sürdürmek istemeyen ben "tamam hayatım bakarız takma kafana." diyerek bu konuşmayı sonlandırdım. o gece ikimizin de keyfi kaçtığı için hiçbir şey yapmadan uyuduk.

    3 ekim 2011. durumu polise bildirdik. son derece lakayt olan polis memuru "aman hocam ya! bize her gün böyle şeyler geliyor. boşverin, telefon sapığı işte. şimdi dilekçe falan filan uzun iş zaten, bir daha ararsa gelirsiniz" diyerek bizi başından savmaya çalışsa da ısrarımızın sonucunu aldık ve şikayetimizi resmiyete döküp karakoldan ayrıldık.

    günlerce polis ekibinden ses seda çıkmayınca bir süre bu olayı unuttuk ve günlük yaşantımıza devam ettik. 2-3 ayda bir aklımıza gelince arayıp bir gelişme olup olmadığını soruyor, her defasında "hayır yok, olursa biz sizi ararız zaten" cevabını alıyorduk. sonrasında biz de bu olayı tamamen unuttuk.

    2 ekim 2012. akşam. eşimle evde sinema keyfi yaparken cep telefonuma bir mesaj geldi: "hazır mısın?". "bu ney şimdi?!" deyip ışık hızıyla numarayı aradım ve telesekreter "aradığınız numaraya şu anda ulaşılamıyor..." klişesini kulaklarıma çınlattı. eşim ne olduğuna dair sorular sorarken "bugün 2 ekim 2012" dedim ve telefonuma gelen mesajı gösterdim. buz kesilmiş bedenimin farkına varan eşim çığlık attı. "sus! sus!" diyerek hemen ağzını kapattım. evde olduğumuz anlaşılmasın diye "televizyonu ve ışıkları kapat hemen!" dedim sessizce. o anda kapı yumruklanmaya başladı. ikimiz de korkudan ne yapacağımızı şaşırmıştık. ben hemen telefonla polisi aramaya yeltendim. telefon çalışmıyordu! eşime "polisi ara!" diye bağırırken kırılmak üzere olan kapının sesleri kulaklarımda patlıyordu adeta. eşime baktım, bir köşeye oturmuş çığlık ata ata ağlıyor. hemen yanına gittim ve sarıldım. "tamam! ben buradayım!" dedim ve susmasını söyledim. tekrar polisi aramak için elimden fırlattığım telefonu bulmak için harekete geçtim. ev telefonu şu an için çok uzağımdaydı. zaten çok geçti, kapı kırılmıştı. salondan içeriye doğru adeta izbandut gibi bir adam girdi. karanlıktan yüzünü göremedim ama hiç düşünmeden saldırıya geçecekken "dur!" dedi evi inleten bir sesle. eşimin tutmaya çalıştığı hıçkırıkları bu haykırış sonrası oluşan sessizlikte kulaklarıma çınladı. "ben" dedi, daha yumuşak bir ses tonuyla... "ben kanlı el. *"

    hikayenin son cümlesi gizli bkz. içinde. göze çarpmasın diye gizledim.
    0 ...