Asıl adı Ayşen Erman olup 30 Kasım 1945'te istanbul'da doğmuştur. 47 film, 18 de dizi çevirmiştir. Kızının babası Yılmaz Gruda ile kısa süren bir evlilik yapmıştır.
Yeşilköy'deki evlerinin arazisinde Rum ve ermeni arkadaşları ile birlikte oynayarak büyüdü. Radyodan dinlediği oyunlarla hayal gücünü geliştirdi. Popüler bir öğrenci olmasına rağmen hiçbir zaman müsamerelere katılmak istemedi. Arkadaşları müsamerelerde oyunlar sergilerken Ayşen Gruda, kostüm hazırlamayı tercih etti.
Ne var ki esprileri ve doğaçlama yeteneği onu Ankara'daki Çuvaldız Tiyatroları'nın sahnesine taşıdı. Kısa bir sonra ise istanbul özlemiyle birlikte Devekuşu Kabare Tiyatroları'nda yerini aldı.
Yeteneğiyle kısa sürede tiyatronun vazgeçilmez oyuncuları arasında yer alan Ayşen Gruda, asıl ününü 1970'li yılların başında televizyon için hazırladığı skeçlerde elde etti. "Domates Güzeli Nahide Şerbet" tiplemesiyle geniş bir hayran kitlesine sahip oldu. Ertem Eğilmez'in de dikkatini çekince 1974 yılı yapımı "Hababam Sınıfı"nda bilgi yarışmasının sunucusu rolüyle sinemaya ilk adımını attı. Erkek oyuncuların egemen olduğu Ertem Eğilmez filmlerinde sivrilen bir kaç kadın oyuncudan biri olmayı da başardı. Özellikle "Süt Kardeşler", "Tosun Paşa", "Neşeli Günler", "Gülen Gözler" filmleriyle izleyicinin hafızasına kazındı.
Ertem Eğilmez'in filmlerinin dışında "Çöpçüler Kralı", "Çiçek Abbas", "Namuslu", "Şekerpare", "Görgüsüzler" ile bir yardımcı kadın oyuncunun rol aldığı filmlere ne ölçüde renk katabileceğini , senaryodaki küçük rollerin nasıl büyütülebileceğini gösterdi. Altın Portakal da dahil olmak üzere "Yardımcı kadın Oyuncu" dalında birçok ödül kazandı ve kendini her nesile sevdirmeyi başardı. (06.02.2013, Habertürk)
PKK mağaralarına gidip onlarla konuşma konusundaki sözlerini asla bir gündem yaratma çabası olarak da görmüyorum. 70 yaşına merdiven dayamış bir sanatçının bundan ne gibi bir amacı olabilir. Tamamen sanatçı duyarlılığı ile söylenmiş ve her sanatçının ağzından duymayı beklediğimiz sözler aslında bunlar. Ama kah tv'lerde kah sanal ortamda bol bol dalga geçildi. Zaten bir elin parmaklarını bile geçmeyecek sayıda olan toplumsal olaylara duyarlı sanatçılarımızın kafasına da bu şekilde tokmağı indirdiler. Son yıllarda hiç bir şekilde sanatçıların meslekleri dışında faaliyet göstermesini, fikir üretmesini istemeyen bir yapıya büründü devlet. Çevre konusunda duyarlı olmamızı söyleyen Tarkan'a "Sen kendi işine bak" diyen bakanlarımız oldu. Oysa ki devlet sanatın nasıl olacağına gayet güzel karıştı. Kah beğenmediği için tükürdü, kah utanç abidesi olarak görüp koca koca heykelleri yıktırdı. Şimdi de Ayşen Gruda'ya yönelik dalga geçercesine kah oraya nasıl çıkacaksın, seni tanımazlar bile şeklindeki sorularla sonraki kuşağa aba altından sopa da gösteriyorlar. Kaldı ki bu konularda fikrini söylemesi konusunda genç sanatçılardan bir beklentimiz yok. Beren Saat, Kıvanç Tatlıtuğ, Hazal Kaya v.b. sosyal konularda tamamen sessiz, sanki bu ülkede yaşamıyor gibiler. Ekmeklerinden olmak istemiyorlar doğal olarak. Ama bari söyleyecek sözü olanları baltalamayalım. Ajda Pekkan gibi sahnede egemen bağış'a "Ben sana kurban olurum" diye haykırmak daha mı iyi?
Son olarak... Girdiği karakterlerin etkisi altında kalan seyircisi tarafından hep çikin bulundu Ayşen gruda... Ama hiçbir zaman da buna muhalefet etmedi. Oysa ki gençlik yıllarındaki hali bence hiç de öyle bir sıfatı hakedecek gibi değil. Ama şapşal karakterleri canlandırdığı için algılanış öyle oldu. Keşke gençlik dönemlerinde bir de romantik filmde rol alsaydı.