Kızların piç erkek tercihlerini ve iş ortamının gerçekten ne kadar 'iş' ortamı olduğunu anlatan harika bir yapım. Oyuncular harika ancak Jack Lemmon'ın oyunculuğu ayrı birşeydi. Oynamıyordu zaten yaşıyordu adeta. Karakteri o kadar bizden ve içimizden ki benimsemek için fazla birşey aramadım. Herkesin az biraz yaşadığı şeyden dolayı ısındım karakterine. Çünkü adeta bendim.
Kızları genellemeyelim. Ancak hep piç olan erkeklere karşı ayrı bir merakları vardır. Kaçan kovalanır lafı gerçekten onlar için çıkmış gibidir. Bu erkeklerin umursamaz tavırları her kadının korkulu rüyasıdır. Çünkü her zaman elden kaçacakları hissi kadınları deli eder ve kovaladıkları kadar kovalamak isterler. Peki bunlar efendi olanı neden seçmezler? Çünkü kaybedecekleri bir adam yoktur ki karşılarında. Zaten hep onundur, onunladır, onun çevresindedir. Önemsemeye pek de ihtiyaç olmasa gerek değil mi? Ne acı önünde ki sevgiyi görememek. işte hayatında hep dürüst olmayı seçmiş erkekler bununla sıkça karşılaşırlar. Ancak gerçek hayatta yaşadıklarımız maalesef filmin sonu gibi olmuyor. işte o zaman anlıyoruz beyazperde de olmadığımızı..
Bir de iş ortamının terfi kısmı vardır ki sormayın gitsin. Başkalarının işlerini gören bir adam hiçbir sorguya suâle maruz kalmadan yükseliyor. Hatta bir ara Baxter'ın yanında ki adam ''ben kaç yıldır buradayım'' diye birşey söylüyor ama kime? Patronlar her zaman ayak işlerini görebilecek bir yem ararlar iş bu kadar basit bir olay.
Sonucunda beni sıkça ağlatan bir film oldu. Kızların o kötü tercihinden dolayı bir türlü mutlu olamadım ve Baxter için ağladım.. Bir ara kötü bitecek gibi oldu ama yok hiç de öyle olmadı. Ve son bir söz. Evet fırlama adamların peşinden koşabilirsiniz ancak onlardan ayrılıp efendi adamı aradığınızda o çoktan aşkını bulmuş, yuvasını kurmuş olacak. insan olun, canımı da sıkmayın.