lisede yaşanan saçma sapan aşklar

entry18 galeri
    1.
  1. naber lan liseliler? iyi olun. bakmayın sizle liseli filan dalga taşak geçtiklerine. birçoğu o yıllara dönmek için göt verebilecek tipler. burada size sataşan eden olursa bana gelin; alayım akıllarını.

    lise son. artık okulda en üst devre olmanın tadını, karizmasını yaşama vakti. gidiyorum okula, iki yıllık sıra arkadaşım cem yok. ertesi gün de yok. evini arıyorum annesi “cem öldü yavrum” diyor. vay anasını avradını siktiğimin dünyası. “başın sağolsun teyze” bile diyemiyorum. nedenini daha sonra onunla aynı mahallede oturan elemanlardan öğreniyorum. bizim cem, alkol-cigara-hap üçlüsünü aynı cümle içerisinde kullanmaya kalkışmış. bitirememiş haliyle. o başka bi yazının konusu.

    yazın ünlü filozof amcam satranç mücadelelerimizde, öss’yi kazanma stratejimi belirlemiş, “bol bol roman oku, sözeli halledersin.” ben de yazın ince ince tolstoy’dan falan başlamışım. okulda arka sıra yalnızlığıma da ilaç geliyor kitap okumak. kimse sikimde değil. bizim felsefeci satranç kulübü gibi bişey kurmuş heveslenmiş, ona bakınmaya gittim, “ne işin var senin burada?” diyor bana. “ananızı sikmeye geldim” diyemiyorum. cem’in acısı var içimde. “oynayalım” diyorum. çoban matı yapmaya kalkıyor bana, yemiyorum. pat oluyor ve beni kulübe kabul ediyor. satranç oynayan, kitap okuyan, lorenna mckennit dinleyen biri oluyorum kısa süre içerisinde. serserilikten kalma karizma yeni entelektüel kişiliğimle birleşince sınırsız bi saygı görüyorum sınıfta.

    bir gün yine derste kitabımı usul usul okurken piç müdür yardımcısı girdi içeri yanında çantalı bir kızla. bilirsiniz, lisede sınıfa sonradan dahil olan kişiler daima yeni bi hava getirir sınıfa. “bu arkadaşımız yeni kayıt yaptırdı hocam” diyor müdür yardımcısı. tek oturan bir ben varım. aynur hoca “tamam ben wade’in yanına alalım.” diyor. müdür yardımcısı bana öyle bir bakıyor ki “bu yamyam yer la bu kızı” dercesine. “neyse şimdilik otursun” diyor ve çıkmadan önce son bir bakış daha atıyor. o bakışın anlamı da “akıllı ol sikerim belanı.”

    şehla bakış ne demek bilir misiniz? ben öğrendiğimde lise sondaydım. lan diyorum bu kızda böyle değişik bi güzellik var ne bu? bi gözü hafif kayıyor ama şaşı değil. ilerleyen zamanlarda onu kızdırmak için şaşı kelimesini kullanıyorum ama hiç diyemiyorum “ceyda senin o şaşılığının asıl anlamı, kusur sıfatını hak etmeyecek bir göz kayması, hatta sana güzelliğini veren şey de bu.”

    ona cem’den, raskolnikov’dan falan bahsediyorum. o da bana eski okulundan falan bahsediyor. kısa süre içerisinde iyi bir arkadaşlık kuruyoruz. ceyda’yla birlikte tamamlanıyorum sanki. tamam diyorum, hayatımı kitap okuyarak, satranç oynayarak ve ceyda’nın gözlerine bakarak idame ettirebilirim.

    kompozisyon sınavına giricez. ceyda bana “ya benim aklıma hiçbir şey gelmiyor kompozisyonda, yazamıyorum” diyor. sen benden yardım iste yeter, işte sevdiğim kız için fedakarlık vakti. “ben hallederim” diyorum. kağıtları değiştiriyoruz. aynı konuda iki farklı görüşü savunabiliyorum. kompozisyonda her zamanki gibi öttürüyorum. sonuçlar açıklanıyor.

    ben wade : 90
    ceyda : 100

    “wade, dersten sonra yanıma gel” diyor hoca. gidiyorum. “neden yaptın bunu?” diyor. mahmut hoca’nın karşısındaki ferit gibi “sevdim hocam” diyemiyorum. malın teki ama seviyor beni. “bi daha olmaz hocam “ diyorum. aşkta gurur olmadığını bir kitapta okumuşum; uyguluyorum.

    duygular şelale oluyor bu sınavdan sonra. ona açılmam lazım fakat yanıt olumsuz olursa yanımdan gidip başka yerde oturmasından korkuyorum. ama bi şekilde artık bu yükü salmam gerek. kankası sinemle inceden yakınlaşmaya başlıyorum. onu köprü olarak kullanmaya karar veriyorum. “sinem, çaktırmadan ağzını ara bakalım” diyorum, ilk dönem bitiyor. kolay değil bu işler, zaman alıyor.

    ikinci döneme minik bir imaj değişikliğiyle giriyorum. fular. iyice entel moduna bağlamışım. roman bitirdikçe öss denemesi çözüyorum, sözelde full’e yaklaşmışım iyice. özgüven tavan, ceyda hariç. sinem’i her gördüğümde gözlerine bakıyorum haber var mı diye. haberi beklerken fark etmeden ceyda’dan uzaklaşıyorum. aynı sırada oturuyoruz ama gözlerine daha az bakıyorum. benim tedirginliğim aramıza mesafeler koyuyor. haber cuma çıkış töreninde geliyor. istiklal marşı sırasında sinem yanımda konuşlanıyor, marş okunurken konuşuyoruz.

    - ya seni çok seviyor arkadaş olarak aslında belki fazlası da var ama boyun biraz kısa olsaymış senle çıkarmış. boyu çok uzun diyo.

    lan! şu amına koduğumun dünyasında benden başka boyu uzun diye reddedilen bi insan evladı var mıdır? 2.30 falan olsam anlarım da sadece okulun en uzunlarından biriyim. fularımı beğenmese, ayakkabımı beğenmese anlarım. o kadar empati yapabilirim ama boy argümanı beni çok çaresiz bıraktı. lan ergenlik süreciyle vücudunun değişik yerleriyle zaten savaş yaşıyor insan. ama boyumla hiç problemim yoktu; hatta en büyük avantajlarımdan biri olduğunu düşünüyordum. sadece ceyda değil, uzun boylu olmamın avantajlı olduğu düşüncesi de terk ediyordu beni.

    kara haberi sindirebilmek için alkole müracaat ettim. içerken ferdi dinliyorum. pazartesi hiç gelmesin istiyorum, haftasonunu buz gibi havada sağda solda takılarak geçiriyorum. ama pazartesi geliyor. moraller bitik. ceyda da farkında olayın, geri zekalı değil. üstüme varmıyor çok. kafayı dağıtmak için satranca gidiyorum. kafa öyle yoğun ki ishal olduğumun bile farkında değilim. kafa güzel bi yerde taşa oturmuşum haftasonu.

    gözlüklü bi kızla öğle tatilinde satranç oynamaya başlıyoruz. ishal vuruyor ve wc molası alıyorum. en nefret ettiğim olayların başında gelir okulda sıçmak zorunda olmak. sigara yakıyorum, içeride sıçtığım anlaşılmasın diye. koskoca ben wade okulda sıçmamalı. pozisyonumu alıyorum ama o da ne? boynumda fular, elimde sigara, götümde ishal. reddedilmişim ve içinde olduğum duruma bak. hiç böyle hayal etmemiştim.

    benim kurduğum dünyada, gözlüklü bi inekle satranç oynarken müsade isteyip fularla sıçmak yoktu. reddedilmek yoktu. ilmek ilmek işlediğim o imajım kendi nazarımda yıkılmıştı. o tuvalet seansı beni o kadar utandırdı ki çıkar çıkmaz gidip arka kapının üstünden akrobatik bir şekilde atlayıp okuldan kaçtım. en son cem’le yapmıştık bunu; gidip sahilde kayık kiralayarak bira içmiştik denizin ortasında.

    bu kez yalnız da olsa yapmak istedim onu ama ishaldim. rahat sıçabileceğim en uygun yer evdi. ertesi gün ceyda öğleden sonra nereye gittiğimi sordu. “ebenin amına” diyemedim.
    68 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük