tüketime dayalı kapitalist ekonominin gereğidir. günümüzde türkiye cumhuriyeti devletinin vergi gelirlerinin en büyük kısmını sabit gelirli insanlardan kesilen vergiler oluşturur. asgari ücretlerden ve sabit maaşlardan toplanan vergi oranı ülke gelirinden aslan payı alan sektör ve kişilerden alınan vergi toplamından daha büyüktür. türkiye ekonomisi sabit gelirliyi ve fakiri ezme üzerine inşa edilmiş bir tüketim ekonomisidir. pırlanta ve elmasta kdv yüzde sıfır iken ekmekte yüzde 18 dir. telekomünikasyon sektöründe ise durum daha vahimdir. verginin vergisi alınmaktadır. önce kullanım bedeli üzerinden ötv uygulanmakta ve bunun toplamından da kdv uygulanmaktadır. ötv matrahı üzerinden bir de kdv hesaplanmaktadır ki bu petrol ürünlerinde de aynıdır. bunun dünyada başka bir örneği daha yoktur. sözün özü bu millet sikilmeyi kanıksamıştır ve hoşlanmaktadır. tüketim üzerine inşa edilmiş bu tarz sömürge ülke ekonomilerinin üretim ekonomisine evrilmesi elzemdir. "bizim ülkemiz de üretiyor ama" diyene "yarrak üretiyor" derim. ülkenin ağır sanayi olarak nitelendirilen kolları tamamen uluslararası şirketlerin taşeronu haline gelmiş uyduruk montaj sanayisidir. yerli otomobil diye ağlayıp ahlam kesenler elbette biliyorlar ki uluslararası kapitalist global sistemde adamın götünden kan alırlar kan. köpek gibi mecbursun alman, fransız, italyan marka otomotiv sanayisinin taşeronu olmaya ucuz iş gücünle. hem üretecek neyin kaldı ki? ihracat kalemlerine baktığında dünya markası olmuş dişe dokunur hangi sektörün var? okullarda tablet dönemine geçiyoruz diyerek halkın parasından 4,5 milyar dolar apple şirketinin kasasına para aktaran sensin. buna karşı çıkana da "vay pis ulusalcı. sen çocukların dijital eğitim almasına karşısın demek bre zındık" dersin. ben sana ne diyeyim amk. sikil, sikildiğine doyma.