bir kelebeğin idamı

entry3 galeri
    ?.
  1. ideolojilerinden arınmış bir kelebek,
    acılı cenaze kozası,
    ölen bir koza askeri,
    kendi yaşamını sorgulatan başka bir ölüm,
    karanlık bir yaşam ile acı bir ölüm arasındaki mandalina kabuğu,
    keşke böyle olmasaydı düşüncesi,
    ömrü, ölümünden uzun olmayan bir hikaye,

    aklından bir renk tut.
    kırmızı çıkar,
    mavi topla,
    sarıya böl,
    yeşille çarp.
    kelebek mi gördüğün?

    o kısa hayatına sığdırdığı gök kuşağı,
    son isteğiydi ya hani ilk isteği, kelebeğin.

    "bir gün tanrı köyün birinde oturup dinlenirken bir yandan oynayan çocukları izliyordu. çocuklar gülüşüp şarkı söylüyorlardı. onları izlerken bir anda yüreğini bir hüzün kapladı. kendi kendine, "bu çocuklar yaşlanacaklar. derileri kırışacak, saçları beyazlayıp dişleri dökülecek. genç avcıların kolları güçsüz kalacak. bu genç ve güzel kızlar çirkinleşip şişmanlayacaklar. neşeli çocukcağızlar kör, uyuz köpeklere dönecekler. bu güzellik rengarenk sarı, mavi, kırmızı ve mor renkli çiçekler solacak, ağaçların yaprakları kuruyup dökülecekler. şimdiden sararmaya başladılar bile." diye düşündü ve giderek daha çok üzüldü. mevsim sonbahardı. soğuğu getirmesi, oyunları engellemesi ve yeşillikleri kurutmasıyla yaklaşan kış yüreğini iyiden iyiye burktu.

    hava hala sıcaktı ve güneş parlıyordu. tanrı bir süre yerdeki ışık ve gölge oyunlarını izledi. rüzgar sararmış yaprakları oradan oraya savuruyordu. gökyüzünün maviliğini ve kadınların yere serdiği öğütülmüş mısır tozlarının beyazlığını görür görmez tanrının yüzünde aniden bir gülümseme belirdi. "bütün bu renkleri korumalıyım. yüreğimi mutlu edecek bir şeyler yapacağım, çocukların bakıp eğlenecekleri bir şeyler."

    tanrı heybesini aldı ve içine bir tutam güneş ışığı, gökyüzünden bir avuç dolusu mavilik, mısır tozunun beyazı, oynayan çocukların gölgesi, güzel bir kızın saçının siyahlığı, düşen yaprakların sarısı, çam ağaçlarının yeşili ile etrafındaki çiçeklerin kırmızı, mor, ve turuncusunu toplayıp hepsini doldurmaya başladı. sonradan heybenin içine kuşların ezgilerini de koydu.

    ardından çocukların oynamakta olduğu çimenlerin üzerinde yürüdü. "çocuklar, minik çocuklar, bu sizin için." diyerek heybeyi çocuklara uzattı. "heybeyi açın, içinde çok güzel şeyler var." dedi.

    çocuklar heybenin ağzını açar açmaz rengarenk onlarca, yüzlerce kelebek çıktı içinden ve çocukların başlarının etrafında dans edip saçlarına kondular. bir çiçekten diğerine konmak için tekrar uçmaya başladılar. bundan büyülenmiş olan çocuklar daha önce hiç bu kadar güzel bir şey görmediklerini söylediler.

    kelebekler şarkı söylemeye başladıklarında çocuklar neşe içinde dinlediler.

    bunun üzerine ötücü bir kuş uçarak geldi ve tanrının omzuna dokundu. "bu yeni, şirin canlılara bizim ezgilerimizi vermen hiç de doğru değil. oysa sen bizi yaratırken her kuşun kendi şarkısının olacağını söylemiştin. şimdi ise verdiğin bütün sözleri bozuyorsun. yeni yarattıklarına verdiğin gök kuşağı renkleri yetmiyor mu?" diyerek tanrıya sitem etti.

    "haklısın," dedi tanrı, "her kuşa bir şarkı armağan ettim. size ait olan bir şeyi başkasına vermemeliyim."

    bunun üzerine tanrı, kelebeklere bahşettiği şarkıları geri aldı. kelebeklerin sessiz olmaları bu yüzdendi." *
    rüyamda bir kelebek olduğumu gördüm. nehir kenarlarında uçtum, güneşin ışığını kanatlarımda hissettim. sonra uyandım ve kendi kendime sordum. ben insan olduğunu düşleyen bir kelebek miyim, yoksa bir kelebek olduğunu düşleyen bir insan miyim. *

    çok iyi bilirim kelebeklerin neden kırılgan olduklarını;
    kelebek olmayı seçtiklerinden.
    0 ...