gelecekten bir gün sonra

entry1 galeri
    ?.
  1. şarap şişesi zenci ve güzel bir kadına benzemeye başlamıştı. kırmızı rujlu iri dudaklarını diliyle hafifçe ıslatmış güzel bir kadın. bir bardak daha içip terk ettim onu. eve gitmek için yürüyebilmem lazımdı. zaten vücudumdaki bira oranı kan oranına eşitti. üstüne şarapta yuvarlayıp sınırı geçmiştim. mayınlı arazide yürür gibi seke seke eve gitmeliydim artık.barda ödemeyi bankamatikle yapmaya bayılırım. cebimden nakit çıkmayınca sanki şirketten içmişim gibi gelir. bar sahibi bugün hayrat açmış gibi.

    dışarısı ayaz. ceketin kapattığı kısım terlerken, yüzüm soğuktan kıpkırmızı. yüzümü göremesem de donma noktasına yaklaştığından bunu hissedebiliyorum. kaldırımlar bom boş. sanki hiç bir insan evladı yok burda. herkes uykuya dalmış gibi evlerin ışıkları sönmüş. etrafa pür dikkat bakarak ilerliyorum ama bacaklarım sanki bağımsızlığını ilan ediyor, beni dinlemiyorlar. ister istemez yavaşlıyorum. bir yerden köpek çıkar önüme diye tırsıyorum. ilerde marketin önünde biri oturuyor. gecenin 4 ü. hiç kıpırdaman öylece duruyor. acaba ölü mü diye korkuyorum. biri öldürüp buraya bırakmış olabilir, etraf sarhoş dolu, dünyanın bin bir türlü hali var.

    yaklaştım yaklaştım, garip sesler çıkarıyordu, demek ki yaşıyordu. iyice yaklaşınca ağladığını farkettim. elimle dürtünce çok korktu. korkma dedim, benden sana zarar gelmez. burnu kanıyordu, yüzü soğuktan kıpkırmızıydı. hadi kalk dedim, seni burda bırakmak insanlığa sığmaz bana gidelim... itiraz edecek hali yoktu. kolundan tuttum canı yandı. kolunda çizikler vardı. sanki biri arabanın arkasına bağlayıp siklerce metre sürüklemişti onu. koluna girdim, düşmesin diye elimi beline doladım. üstünde sırtı açık bir elbise vardı, sırtında ve omuzunda da yer yer kanama vardı. sanki üstünden tank geçmiş gibiydi. ben ondan destek aldım o da benden. birbirimize iyice sokulunca nefesinde en az 200 promil alkol olduğunu anladım. demek ki bir tek ben değildim, gece gece sarhoş gezen. apartmanın önüne geldik, cebimden anahtarı çıkarmak için onu duvara dayadım. öylece duruyordu, sanki meydanlara dikilen heykeller gibiydi, sadece biraz sağa eğik. kapılar kapanmaya meyilli olduğundan mecburen çarpa çarpa geçtik. asansöre binince aynadan kendime ve ona baktım. yüzündeki kızarıklıklar benimkilerden farklıydı, rüzgar değilde bir adam tokatlamıştı onu. gözünden rimeli akmış, dudak boyasının üzerine kan yürümüştü. çok geçmeden asansör 4. katta durdu. bu sefer tedarikliydim, anahtar elimdeydi. bir gayretle tekrar girdim koluna, kapıyı açınca hemen salona götürdüm onu. açık olan kanepeye yatırdım 2 aydır katlamadığım battaniyemi üzerine örttüm. artık en azından soğuktan ölmezdi. kalorifer peteğini elledim hala sıcaktı. yandaki kanepeye uzandım sabah ola hayrola dedim. aslında onu bulduğuma sevindim de. evde biri olmayınca korkarım ben, televizyonu açık bırakır öyle yatarım. şimdi evde biri vardı, korkmaya gerek yoktu...

    saat 11 i geçiyordu uyandığımda. o hala uyuyordu. bir kahvaltı hazırlayayım dedim. mutfağa gittim. temiz çay bardağı yoktu, aslında bulaşık deterjanı da yoktu, aslında kahvaltılık malzeme de yoktu. bir koşu aşağıya indim. bakkaldan kahvaltılık bir şeyler aldım. yanına da içmek için meyve suyu, tabi plastik bardağı unutmamalıydım. yere sermek için bir de gazete lazımdı. mutfakta masa vardı ama onun dağınık mutfağımı görmesini istemedim nedense. o mutfağımdan daha dağınık olmasına rağmen. eve geldiğimde hala yatıyordu. inlemeleri devam ediyordu. sanırım canı hala çok yanıyordu. elinden tutup kalk dedim, adını bilseydim en azından uyandırırken iyi olurdu. uyandı, günaydın dedim, yeni doğmuş ördek yavrusu gibi etrafa bakıyordu, aşağı otur kahvaltı edelim dedim, sonra aşağı oturacak hali yok, biraz toparladım onu, gazeteyi yattığı kanepeye serdim. bir nevi yatakta kahvaltı hizmeti gibi. çiçek alacak nakit olsaydı çiçekte alacaktım ama yoktu.

    bir kaç lokma bir şeyler yedi. ama hala meraklı gözlerle bana ve etrafa bakıyordu. sigaran var mı diye sordu, çıkardım paketi ve çakmağı uzattım. etrafa baktı kimsen yok mu dedi. yok dedim. elinin tersiyle ağzını yüzünü sildi. bir sigara yaktı. istersen duş alabilirsin, sıcak su vardır dedim. gerek yok evimde alırım dedi. buraya nasıl geldiğini sordu. ben de bir sigara yakıp uzun uzun anlattım ona. gözleri çok güzeldi, tahminen 25 yaş civarındaydı. siyah saçları çok uzun değildi. baya bakımlı bir kadındı, benim tanıdığım ucuz orospulara benzemiyordu. üzerindeki elbiseye bakılırsa dün gece ingiltere kraliçesinin verdiği davete katılmıştı. ona ne olduğunu, onu bu hale kimin getirdiği sordum, siktir et dedi. öğrenince genel kültürün mü artacak sanki deyip ters yaptı. ben gidiyorum, yardımcı olduğun için sağol dedi. odadan çıkıp kapıya yöneldi. gitme dedim. gitme... beni dinlemedi kapıyı açtı adın ne dedim, adım rüya dedi. asansörü çağırdı. asansöre binerken eliyle selam verdi bindi ve gitti. benim için gerçek bir rüyaydı o. gerçek bir rüya.

    akşama kadar temizlik yaptım. mutfağı salonu toparladım. banyoyu tuvaleti temizledim. belki gelir umuduyla çiçek bile aldım ama gelmedi. sonra tekrar rutine bağladım her şeyi. güzel bir rüyadan uyanmış çocuk gibiydim ama rüya çabuk bitmişti.

    bir gün sonra öğle vakti bakkaldan ekmek aldım. ekmeği bir gazeteye sarıp verdi. ekmeği ve sigarayı borca vereceğine canını iste daha iyi bakkalın. eve geldim. tüp bitmişti, ne zaman bittiyse artık. çay demleyemedim. ekmeğin sarılı olduğu gazeteyi yere serdim, sararmış beyaz peynirimi ve kurumuş zeytinimi kaselerle koydum. mutfaktaki en temiz bardağı bulup çeşmeden su doldurdum. kahvaltı için herşey hazırdı artık. gönül rahatlığıyla oturabilirdim. çaresizce gülümseyerek oturdum yere. sabırsızlıkla başladım kahvaltıma. bir ara gözüm gazeteye takıldı...

    gazetede onun fotoğrafı vardı... genç kadın henüz belirlenemeyen bir nedenle 2 gün önce barajda boğularak ölmüştü... adı rüya'ydı... rüya.
    0 ...