önlenemez bir özlem var içimde, onüne geçilmez bir yolculuk havası...
sadece yılları tamamlamaya yakın aylar da geçse üstünden, sadece istemediğini söylesende yüzümü görmeyi, zincirlemek var yüreğimi biryerlere gelmemek için yanına...
garip bir havası var buraların senden gelen rüzgarlarda sen kokuyorsun, en sevdiğim kokun geliyor burnuma her sıgara dumanından sonra, ki sen hiç sevmezdin sıgara içmemi...
yollar bile gözüme çok uzun gelmiyor; sen gidilmesi zor, gidilmesi meşakatlı ve bir o kadarda imkansız bir yerde olsan da...
hala inanıyorum yalanına, hala öldürüyorum içimdeki gerçekleri seni unutmamı, seni özlemememi, seni sevmememi söyleyen gerçekleri...
yüzün yeryüzümdü biliyordun, sen artık benden kaçırsanda yüzünü...
senleyken olan susmalarım hariçinde pişman değilim hiçbir sessizliğimden, sen yoksunya konuşmanında hiçbir anlamıyok diyor dudaklarım, seni tutkuyla öpen dudaklarım...
sensiz gülmelerim içimi acıtıyor, yalandan hepsi ama gülmem gerekiyor sensizliği anlatabilmek için birilerine gülmem gerekiyor, içim sessizce ağlasa da sensizliğe...
artık daha çok küfür ediyorum, hiç eksik olmuyor lanetlenmiş kelimeler dilimden, lanetlenmiş bir bedene ait olan dilimden...
tutunamıyorum, tutunmak istemiyorum belki de sensiz bir güne, tutanamayanlardanım sensiz doğan ve sensiz biten her güne...
ince parmaklı küçük ellerini özlüyor ellerim, geceleri sensizliğe ağlayan gözlerimi, gözyaşlarımı silen ellerim...
seni,
özledim
gidip göremedim,
ama
görmek isterdim...
artık bir seni, bir de ölümü bu kadar çok özledim...