Sidonie Gabrielle Colette*, 1873 yılında Fransa'da doğmuştu. Babası subaydı. Taşrada, annesinin de etkisiyle din duygusundan ve her türden bağnazlıktan uzak, doğayla barışık mutlu bir çocukluk geçirmiş, yirmi yaşına geldiğinde yaşça kendisinden bir hayli büyük Willie adlı bir edebiyatçıyla evlenmişti. Bütün biyogrofi yazarlarının kocası hakkındaki olumsuz yargılarına rağmen, bu evliliğin Colette'e edebiyat dünyasının ve ona karakteristiğini veren sınır tanımaz cinsel özgürlüklerin kapılarını açtığı inkar edilemez.
Evlilikleri, birlikte yazdıkları Claudine dizisinden sonra 1906 yılında biterken sahne hayatı başladı Colette'in. Bir süre müzikallerde çalıştı, pantomim gösterileri yaptı ve nihayyet 'Ten' adlı oyunda göğüslerini açmaktan çekinmedi. Paris'in dilindeydi şimdi Colette, ama aklı hala edebiyattaydı. Yazmayı sürdürdü. 'Avare Kadın'ın yayımlanmasının ardından adı artık edebiyat dünyasında karşılık bulmuştu. Nitekim 1920'de Marcel Proust'la birlikte Legion d'honneur nişanına değer görüldü. Buna rağmen kendi adıyla ilk romanını 1923'te, ikinci kocasından boşandıktan sonra yayımlamıştır. Daha sonra editörlük, adli muhabirlik, film senaristliği, tiyatro eleştirmenliği yaptı, gazete yazıları yazdı, röportajlar yayımladı. Romanları Fransız Komünist Partisi'nin organı Humanita gazetesinde tefrika edildi... 1945'te, 72 yaşında, Fransa'nın en önemli edebiyat kurumlarından biri olan Académie Goncourt'un ilk kadın üyesi oldu. 1954'te 81 yaşındayken öldüğünde cenazesi büyük bir devlet töreni ile kaldırıldı.
Ancak kilise katılmamıştı cenazeye; Colette için dini tören yapılmadı. Anlaşılan o ki, tenini özgürleştiren bir kadının dilediğince yaşamasını kabullenmek Fransız muhafazakarları için bile kolay değildi. Ne de olsa, 'üç kez evlenen, sahnelere çıkıp göğsünü sereserpe açan, iki evliliği arasındaki beş yıllık sürede erkek giysileriyle dolaşıp eşcinsel ilişkiler yaşayan, hayatını hep kendi emeğiyle kazanmış, 16 yaşındaki üvey oğluyla cinsel ve duygusal ilişkiye girmiş, parasız kalınca güzellik enstitüsü açmış, adını sigara reklamlarına kiralamış bir yazardı o!..
Colette'in novellelarının tiyatro ve sinema uyarlamalarının da büyük bir seyirci ilgisiyle karşılandığını görüyoruz. Mesela 'Caniko'nun 1921'deki tiyatro uyarlaması romanından daha çok yankı uyandırmıştır. 'Gigi'nin sinemaya birden fazla aktarımı vardır ki, birisinde Audrey Hepburn unutulmaz bir kompozisyon çizmiş, Vincente Minelli'nin yönettiği diğeri dokuz Oscar ödülü kazanmıştır.
Yüze yakın eseri olduğu söyleniyor Colette'in. Elbette sayısal çoklukların önemi yok, önemli olan bu eserleriyle hepsi de farklı kulvarlarda yürüyen Proust, Claudel, Gide, Mauriac, Louys, Simenon, Guitry, Cocteau, Jean Genet, Scott Fitzgerald gibi yazarlara yaptığı etkilerdir.***