bu öykü de 15. sayıda yayımlanmayan öykülerden. gerekçesi çok kuvvetli ve müsebbipi sondan bir önceki paragraf. bunu yazar da biliyor, ben de seçici kurulda yeralan arkadaşlar da. lakin, kurtarılması yönünde her iki tarafın da bir çaba sarfetmemiş olması üzücü.
öykünün ön değerlendirmesini hangi arkadaş yaptı bilemiyorum ancak, böyle bir öykü geldiğinde prensip olarak derhal yazarını arayıp;
"bu öykünüz 11. paragrafta kullandığınız şu-şu-şu ifadeler nedeniyle söykü dergisinde yayımlanamaz! ayrıca, bahsi dahi edilmeyen soba unsurunu, bunun tematik bir öykü olma gereğinden ötürü öykünüzde mutlak surette kullanmanız gerekir."
ikazı yapılmalıydı. anlaşılıyor ki bu uyarı yapılmamış ve malesef, canım öykü heba olup-gitmiş.
öyküden sadece iki pasaj vereceğim sizlere;
"...Sonra trenden bir kadın iniyor. Eteği uçuk pembe ve şiddetli bir rüzgarda baldırlarını tümüyle ortaya koyabilecek denli davetkar. Aşağılık orospu diyorum ona. Sokak orospusu! Bir rüzgarla tüm hazinesini erkeklerin gözlerinden kasıklarına akıtmaya dünden razı bir kevaşesin sen! Aylardan Ocak değil mi? Bu mevsim burada sık sık fırtına olur hem. Üstelik giydiğin incecik çorap seni üşütür. Ama sen, ama rezil sen, pislik yaratık, üşümek pahasına erkeklerin uçkuruna ateşler salmayı göze alan sen! 400 yıllık soneleri kirlettin bencil aymazlığınla ve tüm soyumuzu şehvetin kucağına atmaktan arsız bir haz duyuyorsun. isterik davranışın, hanımefendi görünüşün altında gizlenirken, kim bilir sen kaç erkeğin gece otuzbirlerine meze olacağını hayal edip müstehzi bakışlar atıyorsun etrafa? Kaç kişi gördü acaba? Hangisinin önü kabardı? Kim en önce eve gidip patlatacak? Spermleri ılık mıdır? Ya da belki gar tuvaletinde bir kondüktör? Ahahaha! Seni rezil maymun! Seni pislik oyunbaz! Seni sokak orospusu! Kocasının trenden inip 2 küçük çocuktan birini annesinin kucağına vermesiyle iç çektim..."
...ve ikincisi şu;
"...Yok, yok, hayır. Bak şöyle olabilir; tam karşımda mükemmel bir kadın fotoğrafı var. Hüzünlü bir yüz. Hafif bir damla gözlerinden süzülmek üzere ve fotoğrafçı, sanatçı, bu anı öylesine yakalamış ki kadının duygu durumunun değişmeye başladığı anda yüzünde beliren karmaşanın göstergesi olan çizgilerin devinimleri sanki fotoğrafın hareketli bir canlı olduğu hissini uyandırıyor. Kontrastı yüksek bu siyah beyaz fotoğrafta sanki kadının çizgileri onu ağlatan olaya veya kişiye karşı savaş açmışçasına hafifçe kayıyor ve biz o kadının içsel karmaşasındaki salt ağlama güdüsü ile güçlü görünme, vakur duruş ile ayaklara kapanma arasında gidip gelmesini arıyoruz. Güçlü bir arya gibi gözlerimizden girip vücudumuza yayılan bu duygu sanatın gerçeği arayışında ulaştığı güçlü bir durak ve belki bizi işte tam da bu sebeple etkiliyor. Peki, o kadın şu anda ne yapıyor? Hep bu fotoğraftaki gibi ağlıyor mu yoksa hayatı düzene girmiş, yeni bir erkekle tanışmış, arada arkadaşlarıyla kahve içip dedikodu yaparken, önünden geçen yakışıklı erkeklerin siklerinin boyunu tahmin etmeye çalışıyor ve aşığı ile sevişirken geliyorum! diye haykırıyor mu? Hangisi gerçek?.."
böylesi öyküler ve onları kaleme alan yetenekli yazarlar ne yazık ki pek sık çıkmıyorlar karşımıza.
tam da bu noktada bizlerin üzerine düşen önemli bir sorumluluk var; kadifeden bir gül goncası taşıyormuşcasına özenli ve nazik olmalıyız onlara karşı. zira, onlar yazıyorlar, bizler okuyup dilimizin döndüğünce eleştiriler getiriyor, yeri geldiğinde takdirlerimizi bildiriyoruz. sonuçta, bu işe ilgi duyanlar eleştirileri okuyup yeni yeni şeyler öğreniyorlar. gün be gün kendilerini aşıp-geliştiriyorlar ve her gün biraz daha iyi öyküler çıkarıyorlar ortaya. kendi adıma, bunun böyle olduğunu gördüğüm an tüm yorgunluğum gidiyor ve yüzümü hoş bir tebessüm kaplayıveriyor. öylesine mutlu oluyorum ki anlatılır gibi değil.