Ben Turgut Özal'ın fluently speak English olduğunu sanırdım... O kadar yıl yurt dışında kalmış.
Meğer KÖTÜ BiR iNGiLiZCESi varmış Turgut beyin... Kitabını yazdığım iyi derecede Fransızca ve ingilizce bilen işadamı şöyle anlattı:
Davos'a ilk gittiğimde bizimkilere hiç katılmadım; daha çok yabancıların seminerlerine katıldım. Turgut beyin büyük salonda yapacağı konuşmaya heyecanla gittim. Turgut beyi o zaman ilk defa, yabancı bir ortamda dinleyeceğim. Biraz tanıyorum; DPT zamanından da tanıyorum; ama orada ilk defa dinleyeceğim. Kalktı. Ufak tefek, fiziği pek güzel olmayan bir başbakanımız var. Çok kötü bir ingilizce, çok ilkel ve kötü bir ingilizceylen konuşmaya başladı. Benim üstümden soğuk terler dökülüyor. Benim başbakanım, böyle mi olmalı? Konuştu; bir şeyler söyledi; ingilizcesi kötü, şu kötü, bu kötü; fakat bir mesajlar vermeye başladı; orada git gide ne onun ingilizcesini gördünüz; verdiği mesajlar ve yaklaşımlar, o kadar güzeldi ki; bütün o dünyanın güçlü insanlarının toplandığı o salona, bir elektrik, bir heyecan geldi. Herkes neredeyse ayağa kalkacaktı. O kadar heyecan verdiydi. Sene 1987.
ingilizcesi, telaffuzu kötüydü; grameri kötüydü; ama mesajlarını doğru verebiliyordu. Ve verdiği mesajlar o kadar güçlüydü ki, verdiği mesajları duymaz hale geliyordunuz. Sadece ben değil; bütün oturum öyle oldu.