tuzlu masa kahvaltısı. basketbol sohbeti. evdeki tıkırtı. bir hayal et, buradasın. "zıplamanın serotonin hormonu salgılattığı doğru. günde 3 kere trambolin." bu halimle anlaşamıyorum, olmuyor, olmuyor. daha m harfini yazmamla bugüne dek yazdığım bütün "merhaba" türevleri kendini açık etti. bir zeplin istemek çok şey istemek midir? kafam karışıyor, bir zeplin, ne ki? insanlar neden birbirlerinin hayatlarında kalmak sorumluluğunda? kötü bir insanım, şu laflara bak. keşke dedim, keşke mail adresin olsaydı, sana bunları yazsaydım .. sonra bloğuna girdim. orada hiç kullanmadığım e-posta simgesine tıkladım. ve outlookta, işte orada mail adresin belirdi. bir "yuh" çektim kendime. sonra dedim ki "evet, şimdi aynısını zeplin için yap.". "keşke, keşke bir zeplinim olsaydı, öylece sessiz sedasız gitseydim.". öyle dilersen tabi ki olmaz. sen gideceksin sonra insanlar seni sömüremeyecekler, bir sürü kar zarar, anlatabiliyor muyum? kafam karmakarışık. sonra bütün ekranı sildim tabi ki .. sildiğimi sanıyordum en azından . mutfağa gittim, kahve suyu ısınırken bunları düşünmeyeceksin dedim. kahvemi aldım, yan sekmede açtığım balmorhea'yi dinlyordum ki sayfaya geri döndüm. "kötü bir insanım, şu laflara bak" cümlesiyle karşılaşana kadar da bu kadar kötü değildim belki. sonra .. dirseğimde koca bir morluk. "masaya çarptım. masayı koluma çarptım. masa koluma çarptı. masaya giriştim. masaya bir girmişim, vuuhuuuv!" error. mutfak masası toplu olunca iyimserlik katsayım artıyor, belki ondandır. bir de kendimi kaometet'i sevmekten alamıyorum. bu da tarihe not. moi'nin sayfasındaki o çocuk resmi de .. sadece yabancılardan oluşan bir belleğim var, kendime ait hiç. belki de bundandır.