assassin s creed 3

entry102 galeri video9
    66.
  1. saatler süren bir oynamanın ardından söyleyebilirim ki; bu oyun olmuş.

    oyuna pek çok yenilik gelmiş. ama bu yenilikler eski bazı özellikleri götürmüş. örneğin oyunda artık çocuklar var. şehirde, orada burada, etrafınıza toplanıp "hiya huha kiya!!" gibi tuhaf sesler çıkarıyorlar. e dolayısıyla artık sivilleri öldüremiyoruz. bunun dışında ağaca tırmanma özelliği gelmiş. iyi hoş ama çatılar işlevini çok kaybetmiş. eski oyunlarda çatıları ezberlemiş, her yere çatılardan giden ben, bu oyunda çoğunlukla yerdeydim. çünkü çatıların %60-70'i birbirine uzak ve arada ip mip nadiren var.

    hayvanlar yeni özellikler kazandırmış oyuna. domuz, tavuk, hindi, keçi, koyun, inek, kedi, köpek (bekçi köpeği hariç) bir işe yaramıyorlar. süs olsun diye şehirde varlar. ormanda ise tavşan, geyik, ayı, tilki, kunduz gibi vahşi hayvanlar var. bunları avlayıp derilerini satabiliyoruz. ama bazı hayvanlar da size saldırıyor. örneğin ayılara bulaşmak döt istiyor.

    şehir ise pek ilgimi çekmedi açıkçası. "nerede venedik, nerede floransa, nerede roma, nerede istanbul" dedim. boston ve new york o dönemde şehirden çok köyü anımsattı bana. kendimi bir köyde dolaşıyor gibi hissettim. çatılar desen, zaten artık kullanılmıyor neredeyse. ubisoft amerikayı seçerek hakikaten aptallık etmiş bence. herhangi başka bir avrupa şehrinde geçebilirdi oyun. veya embers'da ezio'nun yanına çinli bir kız gelmişti. bir uzak doğu hayranı olarak umutlanmıştım yeni oyun çin'de geçecek diye. olmadı. ubi reyiz bunu uygun görmüş. olsun, boston ve new york kar yağışı olduğu zaman gerçekten güzel olabiliyor.

    orman çok büyük. fast travel (hızlı seyahat, ışınlanma gibi bir şey) denen şeyi çözemedim. hala ormanda at koşturarak göreve gidiyorum ve bu çok uzun sürüyor. ormanı ciddi ciddi orman yapmışlar ve hiç bir yer düz değil. kayalıklar var, dağlar var. atınızın takılması için pek çok şey var. illa ormanı yürüyerek bitireceksiniz yani. şehirde atla dolaşmak, ormanda atla dolaşmaktan kat kat daha kolay (brotherhood'un aksine)(gerçi brotherhood'da orman yoktu)

    yeni dövüş sistemine geçelim. benim hoşuma gitti. en azından revelations'daki gibi mal mal düşmanla birbirinize bakmıyorsunuz. brotherhood'daki gibi basit de değil. tek tuşla havalı bir şekilde 4-5 adamı öldüreyim yok. artık dövüşlerin sizin kontrolünüzde olduğunu hissediyorsunuz. hareketleri connor değil de siz yapıyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. oldukça akıcı. eski oyunlara göre daha zor (bunun bir sebebi de can doldurucu ilaçlarımızın artık oyunda olmaması). ama ortalama bir oyuncunun çok zorlanacağını sanmam.

    şimdiiiiiik, connor'ı sevdik mi? internette baktığım pek çok yorumda "bir ezio değil" "ezio'nun tırnağı olamaz" diye kin kusuluyor. evet, ezio değil. ama sorun da bu ya. ezio değil o. o sosyal, etrafında onlarca dostu olan, esprili, karizmatik, kızların yedek sevgilisi * adam ezio'ydu. nasıl ezio böyle sosyalse, altair de asosyal, doğru düzgün arkadaşı olmayan, "ben işime bakarım gerisini iplemem" diyen, hayatına bir tane kadın girmiş (ve onunla da evlenmiş) bir karakterdi. karakterlerin kişilikleri farklıdır. connor daha değişik. hafif altair'imsi, ama daha bilgisiz, ona küçüklüğünden beri yol gösteren biri yok (sonradan gelen zenci adam hariç). adam hayatın silsilesini yemiş. şimdi burada spoiler demek istiyorum, bu satırın devamını okumayıp alt satıra geçiniz. spoiler spoiler anası ölmüş, öldüren bubasının arkadaşı, bubası desen zaten ipne. neyse, spoiler olmasın. daha ben de oyunu bitirmedim zati.

    spoiler yemek istemeyenlerin geldiği satır burası. devam edeyim. multiplayer benim assassin's creed'deki ilk multiplayer deneyimim oldu. brotherhood'u takmamıştım. revelations'da çok heveslenmiştim ama olmadı. sonunda bunda hayalimi gerçekleştirdim. ve diyebilirim ki, singleplayer'dan daha fazla zaman harcadım. halbuki o kadar eleştirilirdi ac mp'si, "çok sıkıcı, heyecan yok" diye. herkes birbirini kesiyor doğruyor. daha nasıl bir heyecan bekleniyor anlamadım. bizi belli bir alana salıp dövüştürecek değiller ya. oyun suikast oyunu. mp de bunun üstüne kurulu olacak tabii. ama çok eğlenceli. bence yabana atmamak lazım. favori karakterim kancalı, siyah kıyafetli, şapkalı ve maske tarzı yüzünde örtü olan karakter. bazen başkası kapınca deli oluyorum. çok sevdim o karakteri. * nickimi de yazayım (gerçi nasıl bulunuyor bilmiyorum) bilen biri arkadaş ekler (arkadaş ekleme var mı onu da bilmiyorum. daha çözmeye çalışıyorum) surarda2. ama ps3'de ona göre. network nickim de surarda2. türklerin mp'ye gelmesini isterim. yabancılar bazen tuhaf tuhaf dillerde mikrofonla konuşup kafa skiyolar, sinir oluyorum.

    bunun dışında son olarak şunu söylemeliyim ki oyunu oynarken kendimi assassin's creed serisinden bir oyunu oynuyor gibi hissetmedim. sanki çok farklı bir oyunmuş gibi geldi. e nereden nereye hakikaten. ilk oyunla 3. oyunu karşılaştırın bi. aynı serinin devamı gibi gelmiyor hiç. e tabii bunun bir sebebi yine şehir seçimi. inşallah gelecek oyunda adam akıllı bir avrupa şehri veya uzak doğu şehri seçerler. (kalbim uzak doğuda hala) *

    --spoiler--
    bu arada söylemeden geçemeyeceğim. connor'ın babasının charles lee'ye "sen artık bir tapınakçısın" dediği kısmın travması hala üzerimde. o sahneyi düşündükçe uykularım kaçıyor. yemekten içmekten kesildim. o kadar süre biz bir tapınakçıyı mı oynamışız lan?! yine tüylerim diken diken oldu.
    --spoiler--
    0 ...