çok boktan bir dönemin boktan bir gününde çıktı karşıma. tanışmamızla hayatımdaki boktanlığın silinişi bir oldu. umarsızca aşka daldım. dünyanın en mutlu kadını oldum. bulduğum yeni bir aşk, iyi bir sevgili değildi; beyaz atlı prensimdi o güne kadar düşlediğim ve gerçekliğine inanmadığım... mucizelere inanmaya başladım. hayal ettiğim erkeğe birebir uyuyordu. tanrı, artık sonsuza dek mutlu olması için külkedisini prensiyle tanıştırmıştı. masallar gerçek olabiliyormuş dedim.
hangi masal gerçekmiş ki? yakın zamanda öğrendim. nazara mı geldik acaba? aşık olduğu insandan nefret de edebilirmiş insan aynı zamanda bunu öğrendim. beni 3 gün sevip benden 5 gün nefret ettiği günlerin geçmesini bekledim. "olsun" dedim, "geçecek bunlar, düzelecek her şey" dedim. bu buhranın geçmesini büyük acılar çekmek eşliğinde bekledim.
ben dayanacaktım, aşkım için, her şey düzelene kadar o acıyı çekecektim, ama bünyem dayanamadı ve bir yerden patlak verdi. artık dengesiz olan ben olmuştum, o denli ki prensim hatasını anladı ve bir daha asla o zalime dönüşmedi. bana karşı olan tutumunun yanlış olduğunu anlaması için, bunun üzerimde yarattığı etkiyi görmesi gerekiyormuş demekki.
o yine eskisi gibiydi, aşık ve sevgi dolu.. peki ya ben? çektiğimiz acılar, bir ilişkinin yapı taşlarından birini aldı benden. adı üstünde yapı taşı işte, o olmayınca hiçbişey olmuyo...
peki ya ne oldu? kavgalarımız bitmişti artık, o şiddetli kavgaların ardından gelen tutkulu aşk terketmişti ilişkimizi. ne kavgaların heyecanı kaldı, ne barışmaların. her şey çok daha sıradan olmaya başladı. sanırım aşk bitti. aşk tükendikçe, hayatımdaki erkeğin kusurlarını görmeye başladım. aşk tükendikçe, hayatımdaki erkek benim kusurlarımı görmeye başladı. masal bitmişti, her şey gerçekti artık.
defalarca, yolları ayırma kararı en geç iki gün içinde feshedildi. her seferinde "biz ne büyük zorluklara göğüs gerdik, biz ne büyük zorluklarla baş ettik" diyerek beraber çizdiğimiz yola devam etmeye karar verdik. yine bir eşikteyiz, hangi yöne adım atacağımızın soru işareti döneminde...
iki günlük uykusuzluğun ve yorgunluğun üstüne uyumam, üç saat sonra ağlayarak uyanmamla son buldu. hala ağlıyorum. gerçeklerin tokat tadındaki sertliğine mi, bu gece eve gelmeyişine mi; yoksa biteceğini bildiğime mi, bitmeyeceğini bildiğime mi ağlıyorum, bilmiyorum...