godspeed you black emperor

entry437 galeri video3
    60.
  1. sürekli komünizm rüyaları görerek yatağından fırladığını ve sözlüğe gelerek 22 yıl evvel yıkılan sscb nin ve komünizmin propagandasını yaptığını düşündüğüm, bir zamanlar sovyetlerin beşinci kolu vazifesi gören tkp nin mensubu yazardır.
    komünizmde Bütün yetkililer, işçi sınıfının öncüsü adı verilen komünist partisinde toplanmıştır. Devlet yönetimi ve toplum düzeninin bütün kurumları, komünist partisinin inhisarına bırakılmıştır. Komünist nazariyeye göre, işçi sınıfı, küçük bir sınıfa benzer. Nasıl ki çocuk, kendi gerçek menfaatlerini göremez ve onları koruyamazsa, işçi sınıfı da gerçek menfaatlerini koruyamaz. Bu sebeple çocuğun gerçek menfaatlerini korumak için tayin edilen veli veya vasi gibi, işçinin gerçek menfaatlerini korumak içinde bir veli veya vasiye, yani bir mümessile ihtiyaç vardır. işte bu mümessil, komünist partisidir. Bu sistemde komünist partisinin yaptığı her şey, işçi lehine sayılır. işçi, gerçek menfaatlerini takdir edecek durumda olmadığı, tıpkı küçük bir çocuk gibi gerekli fikri ve akli yeteneklere sahip bulunmadığı için, bir itiraz hakkı yoktur. işçi sınıfı devleti olduğunu söyle-yen Marksist devlet yapısının, işçi sınıfına verdiği değer işte bundan ibarettir.
    Böyle bir fikirden hareket eden Marksizm, sonunda işçi sınıfı yönetimini değil, komünist partisi ve diktatoryasını kurmuştur. Şunu belirtmek gerekir ki, Marksist devlet düzeninde parti ile devlet birbirine benzerler. Bu düzende komünist partisi ile devlet bütünleşmiş, kaynaşmıştır. Komünist partisi, devletin memurları, yüksek rütbeli subaylar, hâkimler ve polis şefleri komünist partisinin üyesidir.
    Marksizm, özel mülkiyeti devletleştirmişti. Ülkede her şeyin sahibi tek bir patron belirmiştir. Bu patron, komünist devlettir. Ancak devlet mücerret bir kavramdır. Devlet çarkının işleyebilmesi için organlara, insanlara ihtiyaç vardır. Marksist devlet düzeninde bu çarkı işleten insanlar sadece komünist partisi üyeleridir. Komünist partisine üye olmayan devlet mekanizmasında görev alamaz. Mülkiyet devletin hâkimiyetinde bulunduğuna göre, Marksist devlette üretim araçlarının gerçek ve tek sahibi komünist partisi üyeleri olmuştur. Unutmamak gerekir ki, mülkiyet insana bir şey üzerinde faydalanma ve kontrol verir. Komünist sistem faydalanma ve kontrol hakkını fertlerden almış, devlete ve dolayısıyla komünist partisi üyelerine vermiştir. Böylece komünizm tarihte ilk defa olarak, mutlak ve tekelci bir mülkiyet türü olan parti mülkiyetini veya bürokratif mülkiyeti yaratmıştır.
    Komünistler, mülkiyeti, hırsızlık mahsulü sınıflara meydan veren bir sömürü aracı olarak vasıflandırdıkları halde bundan vazgeçememişler, bilakis devletleştirdikleri mülkiyeti, komünist partisinin kontrolüne vermekle yeni bir sınıf yaratmışlardır. Tarihin en sömürücü, tekelci ve mutlak sınıfı olan bu yeni sınıf, kapitalist toplumlarda bile rastlanmayan bir devlet ve parti burjuvazisi doğurmuştur. Böylece sınıfsız bir toplum kurmak isteyen komünizm, tarihin en mutlak sınıf diktatoryasını kurmuştur. Komünist partisi üyesi bir avuç mutlu azınlık dışındaki herkes, mülkiyet hakkından mahrum olduğu için, hürriyetten de mahrum edilmiştir. Komünist rejim, insanların ellerinden mülkiyetini alırken, şeref ve hürriyetini de almış, milyonlarca insanı esarete mahkûm etmiştir.

    gelelim bok attığı ülkücülerin komünizm ve sosyalizme bakışlarına.

    Ülkücü Hareket'e Göre Komünizm ve Sosyalizm
    1970-1980 arası dönem boyunca Ülkücü Hareket Komünizm ve Sosyalizm'e karşı büyük bir mücadele vermiştir. Bu süreçte Ülkücülük ve Komünizm iki zıt cephe olarak görülmüş, Türk gençliği bu iki cephede karşı karşıya gelmiştir. Ülkücü Hareket'in Komünist ideolojilerin karşısında yer almasının pek çok sebebinden ilki mülkiyet hakkının bu ideolojiler tarafından yok edilmek istenmesidir. Dinimize göre mülkiyet kutsaldır. Ayrıca emeğinin karşılığını muhafaza etme hakkı bulunmayan bireyler sömürüye açık hale gelmektedir.
    Komünist ideolojiler bu hakkı ortadan kaldırmakla iddia ettikleri gibi sınıfsal farklılıkları kaldırmayı değil, elit kesim olarak toplumu sömürmeyi amaçlamıştır. Ülkücü Hareket, dinimizin de kutsal saydığı mülkiyet hakkını savunur. Bu bakımdan tüm Komünist ideolojilerin karşısında yer alır.
    Dünya üzerinde Komünist-Sosyalist toplum denemelerinin tamamı büyük katliamlara sebep olmuştur. Özellikle ikinci Dünya Savaşı sırasında SSCB tarafından milyonlarca insan sürgün ve toplu katliamlarla yok edilmiştir. Ayrıca bu ideolojilerin mensupları Komünizm'e ulaşmak için kanlı devrimlerle yönetimi ele geçirme yolunu tercih etmişlerdir. Halk için yapıldığı iddia edilen bu devrimlerde öncelikle halkın katledilmesi, bu ideolojilerin samimiyeti konusunda ciddi soru işaretleri oluşturmaktadır. Halkçılık maskesinin arkasına sığınarak katliamlara girişen Komünistlerin aksine Ülkücü Hareket, halkın katledilmesine müsaade etmez. Ülkücü Hareket, Türk milletinin varlığı için ortaya çıkmıştır. Ona zarar vermeyi düşünmek bir yana, milletine kastedecek her türlü hareketin de karşısında yer alır. 1970'lerde de Ülkücü Hareket milletini korumak için Komünizm'e karşı mücadele vermiştir.
    SSCB örneğinde de görülebileceği gibi Sosyalist devletler totaliter yapıdadır. Kişi hak ve özgürlüklerini hiçe sayan, toplumu insan olarak değil de üretim yapacak bir yığın olarak gören bu devletler, milletine eziyet eden dev sömürü çarklarıdır. iddia ettiklerinin aksine diğer devletlerden daha az eşitlik ve özgürlük sağlarlar. Ancak topluma verdikleri zarar en yüksek orandadır. Bu zararlardan biri de, toplumu oluşturan kültürel değerlerin yok edilmesidir. Geleneksel kültürü ortadan kaldıran Sosyalist devletler, her türlü dini inancı da yok etmeyi hedeflemiştir. Mücadelesindeki en büyük güç kaynağı islam inancı olan Ülkücü Hareket'in, dinleri yok sayan bir ideolojiye kucak açması mümkün değildir. Komünizm ve Sosyalizm hareketleri tüm topluma ve toplumun değerlerine saldırı niteliği taşımakta iken, milletinin bekasını kendine dava edinen Ülkücülerin bu ideolojiler ile mücadele etmesi zaruridir.
    0 ...