hidiv kasrı

entry12 galeri
    8.
  1. Soğuk ve yağmurlu bir ekim gününde son kez gittiğim ve muhtemelen bir daha gitmeyeğim güzel manzaralı, güzel dekorasyonlu, güzel yapı.

    "Madem bu kadar güzel neden gitmeyeceksin?" diye düşünenlere peşinen cevap: Servisi ve yemekleri kötü değildi. sadece bana hayatımın 3 yıllık emeğinin, sevgisinin bitişine başlangıç sayılabilecek olaylar silsilesinin başladığı yer olması sebebiyle tekrar gitmem diyorum.

    (Yazının bundan sonrası tamamen anı anlatımı olduğundan sadece tanım isteyenler sol frame'e dönebilirler)

    2012 sonbaharı büyük soğuk yaptı ya, işte o soğuk sonbaharın en soğuk günlerinden birinde aradan bir aya yakın süre geçmiş olmasına rağmen 3. yılımızı güzel bir yemekle kutlamak istedik. ilişkide uzun bir süre geçince artık egzantirik ya da ultra pahalı yerlere gitmek istemiyor insan. Daha çok, kalitesiyle manzarasıyla birazcık da nezihliğiyle hem sohbet edebileceği hem de iyi yemek yiyebileceği bir yer arıyor, zannettim. Maalesef yanıldığımı anlamak için söz işitmeme gerek kalmadı. Hani bazı yüz ifadeleri vardır ya, ağızdan "tamam gidelim, yapalım" lafı çıkmasına rağmen, "merhaba ben balina büyüklüğünde hayal kırıklığı!" diye bağıran, hah işte ondan gördüm. Çünkü benim düşüdüğüm yer, Karaköy Hamdi kebapçısıydı ama "biz oraya her zaman gidebilirdik". Benimde aklıma nereden geldiyse aklıma, dur dedim "seni çok değişik bir yere götüreceğim! Daha önce hiç gitmediğimiz bir yer!"

    Doğruydu. Daha önce hiç gitmemiştik. Ama ben de en son 10 sene önce gitmiştim. Yani nerede olduğunu hayal meyal hatırlıyordum. Sonrasında arayıp rezervasyon yaptırmak istediğimi söylediğimde " tabi canım enn güzel masamız sizin (ekieki)" şeklinde bir cevap alınca da hiç kıllanmadım. Çok heyecanlıyım diye adam eğlendi diye düşündüm. Neyse efendim, yaklaşık 1 saat süren otobüs ve taksi yolculuğunun ardından kasrın girişine ulaşmayı başardık. Otobüs yolculuğunu yaptığımız diğer 123479 kişiye de çok selamlar burdan bir nevi dava arkadaşı olduk onlarla. Omuz omuza sırt sırta ne badireler atlattık virajlardan-kasislere kadar. Kasra geldiğimiz sırada rakımın da etkisiyle yağış çok şiddetlenmiş göz gözü görmeyecek hale gelmişti. Güç bela manzara kenarından yürümeye özen göstererek kasrın kapısına geldik. 3 tane kurye, koyulmadık yer bırakmadan patronlarına ve havaya küfür ediyorlar bu sırada. Onlara maalesef restorantın nerede olduğunu sordum. içerdedir dedi içlerindeki aynştayn. Eyvallah diyip girdik. içeride her yeri "Karadayı" dizisinin çekimi için kapatmışlar. Sadece alt katta büyük sütunlu geniş salon açık. Hakkını yememek lazım , harika bir yer o salon da. Ama manzara sıfır ki biz Hamdi'nin manzarasını beğenmedik!

    Rezervasyonumuz olmasına rağmen bunu belirtmeye gerek duymadık. Çünkü içeride 2 garson ve köşede bir şeyler karalayan muhasebeci hanım hariç kimse yoktu. Oturduk biz de, artık geri dönemezdik. Kadıköy'den kalkmış Kanlıca'nın yüksek yerindeki bir kasra gelmiştik. Bu sefer yüz ifadesine ek olarak bir de gözler girmişti devreye. Çok mutsuz ve rahatsızdım. Yemeklerimizi söyledik, üç beş kelime laf ettik. Sonra yemekler gelene kadar az muhabbet bol sessizlik. Arada mesajlaşıyordu birileriyle, her zaman olduğu gibi, çıkır çıkır mesaj sesleri. Durumu hiç de kolaylaştırmıyordu. Kim olduğunu bile sormadım mesajlaştığı kişinin. Gerek yoktu. Zaten rezil geçen geceyi canlı yayınla birine anlatıyor veya rastgele o an ona mesaj atmış bir arkadaşıyla konuşuyor olabilirdi. Sonradan kendisi de söyledi ki "öylesine" mesaj atan bir arkadaşıymış. Yemekler çok lezzetliydi. Ama tad alma duyumun pek umrunda değildi bu durum. Daha sonra hızlıca yeyip kalktık. Kadıköy'e döndük, "çok güzel bir geceydi" diyerek. Sadece alışkanlıktan ve karşındakini kırmamak için söylenen bir sözdü. Dialog kopmasının ve artık bir şekilde birbirini mutlu edememenin, yetememenin ilk ışıklarıydı. Sonra "öylesine mesajlar" arttı. Tahammül sınırları azaldı. Geriye dönüp baktığımda ise aklımda her şeyin başlangıcını tarif eden iki kelime kaldı: Hidiv Kasrı
    2 ...