Bir kibrit kutusu var elimin uzanacağı uzaklıkta. Yıpranmış biraz ve muhtemelen elime aldığımda boş olduğunu fark edeceğim. Belki de önceden yakılmış kibrit çöpleri içindedir hala. Nasıl olmasın...
Üç gündür aynı su bardağı duruyor başucumda. Rakının gece yarısı uyanınca yarattığı susuzluğu gidermek için koymuştum. Bir yudum bile almadım.
Ama duruyor hala orada. Toz tutmuş suyun üzeri, o kadar da kirli değildir evim ama...
Kağıt parçası, batarya, eski bir kol saati(en azından 5 senedir takmamışımdır) çakmak, anahtarlık, çay kaşığı...
Yeni farkına vardım. Eşyaları olduğu gibi bırakıyorum, yerinin orası olduğunu düşündüğüm yerde. Evet biraz garip bir düşünce. Ama illa bir yere ait olmamalı hiçbir şey. Özgürlük dediğinde bu değil mi? Ya da özgürlükten beklediğim? Yoksa hiç beklememeli miyim? Nasıl hissediyorsa öyle yaşamalı ya insan, ben bir şey hissedebilmek için nasıl yaşayacağımı bile bilmiyorum. Senelerdir birlikte yaşadığım insanlarda uzaklaştım biraz bencil bir fikirle. Ara sıra uğrar gönüllerini alırım dedim kendime. Yalnız kalmalı, kafamı toparlamalıyım. Selam verdim yeni memleketimde yolda yürürken her gördüğüme. isimlerini sormadım, geçmişlerini bilmedim hiç. Akıp gidiyor zaman işte, tanımadan kimseyi. Bilmeden dertlerini kederlerine eşlik ettiğim yeni dostlar edindim kendime.Yaşayıp gidiyorum işte. Bir yere ait olma duygusunun ötesinde yaşıyorum kendimce. Söz verdiğim gibi ara sıra uğruyor, ufak sürprizlerle gönüllerini alıyorum eski dostlarımın.Geceleri rakı içiyor, gündüzleri balık tutuyorum. Unutuyorum sahip olduklarımı çoğu zaman.
Tek derdim; Önceden yakılmış kibrit çöpleri hala o kutunun içinde...