ölmedi tabi..
ölmedin ahmet, o okuldan ve insanlardan, seni sadece sen olduğun için sevenlerden ibaret ve sadece gülümseyen, nezaketi elden bırakmayan biriydin sen.
çoğu zaman ve kimi yerlerde yalnız bırakırdık biz seni. ölüm kendiyle çelişik dünyan vardı ve biliyordun bir gün sonunun bu olacağını.
git dedim, hem de defalarca dedim, dinlemedin ahmet. ölüm üzerine yakışmadı gibi şeyleri sevmezdik biz. sen de bilirsin. ölüm herkese yakışır ahmet, ölüm insani, ölüm insancıl... ölümün adı ahmet.
sen ne delikanlı adamdın oysa ki. nedense hep adamlığını aşık olduğun o erkeklere bakarak sorguladılar, bir ahmet olarak sevemediler çoğu zaman seni.
biz seni sevmiştik ahmet. gökyüzüne balonlar atıp kaçmıştık sen gittiğin gün. inananı dua; inanmayanı ise sebebini bilmediği iyi dileklerini sunmuştu sana her seferinde.
sevmiştik seni ahmet, hem de çok sevmiştik.
yazılan çizilen, orada burada hakkında o kadar söylenen, kimin ibret olsun, kiminin ise acıyarak ve bir hasta gözüyle sana baktığı zamanlar oldu.
hatta cenaze namazı kılınır mı demişlerdi. kıldık ahmet, biz kıldık ve tanrı kabul etti ebediyete uzanan o masum yolculuğunu.
hepimize diferensiyal sonuçlar doğuran hayatlar yaşadık bunca zaman. denklemin son kalanında seni sıfırladılar ahmet.
seni varlığınla yok ettiler, şimdi ne kadar istesek de dönemeyeceğiz o günlere.
sokağına çimenine, öyle pervasızca öpüşen çitflere ve el ele diz dize aşkını yaşayanlara baktıkça ağlardın sen.
bazı zaman kapıyı açtığında gözlerinin altı kızarık olurdu, biliyorum; ruhu cesedine hapsolunmuş bir melektin oysa ki.
şimdi ve bundan sonra, yani önümüze çıkan yarınlarda bir ahmet bırakmış olmanın, bir ahmet'i sürüklemiş olmanın acısı dinecek mi sanıyorsun?
senin bizi bir yerlerden izlediğini söyleyerek samimiyetsizleştiremem seni ne kadar özlediğimizi.
her güne yeni bir hayat ve acı katan tanrı neredeyse oradasın sen de.
özledik seni ahmet.
sen gittiğinde sırada ve çoklukla oturup sigara tellediğimiz o lanet okulun banklarında oturup aşklarımıza ve yarınlarımıza ağlardık gibi. galiba ağlardık.
ben kadınlara, sen erkeklere lanet ederdin. öyle boylu boyunca uzanıpta sarhoş vaziyette sokaklarda ve telefon çaldığında acaba ne zaman öleceğim diye bekleyen bir bebektin ahmet...
şimdi uyudun sen, muayyen bir vakte kadar; meçhul bir halden, aslında gün yüzü gibi gözlerimizin önündeki bir dünyayı temaşa ediyorsun şimdilerde. uyu ahmet, uyu...
senin için bir araya geliyoruz bazen, gitar çaldığımız da oluyor, bir köşede içli içli dua ettiğimiz, ettiğimiz dulara yük biniyor ahmet sen gelince aklımıza. biz seni hiç unutmadık, unutamayız aslında...
uyu ahmet, ne olur pencereyi ve parmaklıkları kapat, gözlerini de kapat gözlerini.
elimden geldiğice ahmet; kimsenin haberi olmadan, yaşatmaya çalıştım adını her yerde, yaşanmamış ama içinde bir tiyatronun tozlu perdeleri gibi salınan dünyanı resmetmeye çalıştım kendimce.
başarabildim mi bilmiyorum.
bir adın kalmalı...
ahmet hamdi tanpınar. hatırlarsın ve çok severdin.
adın kalsın ahmet. bir yerlerde mukayyet varlığını gördükçe seviniyor bu dostun. gözlerimin içi gülüyor seni yazıp çizdikçe bir yerlerde.
bu sefer olmadı, kendim olmak istedim olamadım, bilirsin fakültenin ''gericisi'' bendim ve en çok sen severdin beni.
biraz benziyorduk birbirimize, toplumun recm ettiği iki insandık biz, birimiz hislerimiz, birimiz düşüncelerimiz nedeniyle suçluyduk, en kötüsü de birimiz ölmeliydi, yani sen. öyle istediler, öyle inandırılmışlar.
hatırlar mısın yönelimin dindeki yerini anlatırdım sana ve pür dikkat dinlerdin. hünsa'nın temel vasıflarını uzun uzun konuşurduk, en çok allah severdi acı imtihanına gark ettiği kulunu. itikadım bu yönde, seni sevdiği için aldı yanına.
yoksa kıracaklardı kalbini ahmet.
bizler, bizler neyiz? nereye bu yolculuk ve bir diğerinden daima farklı olan kendimizin amacı neydi?
neydi böyle olmasının sebebi ahmet?
elimden geldiğince ahmet, tanıdığım ahmet'i anlattım kendi dünyamda.
o sokaklarda seks işçisi denen çocuklara baktım uzun uzun. en az senin kadar şansızlardı onlarda. herkesin hikayesinden bir şeyler, herkesten çalınmış yarınları intihal ettim buralarda.
herkesten ve en çok senden çocuksu hikayeler. sen ahmet, evet; tam olarak sen.
baksana neler söylenmiş, neler yazılmış hakkımızda. galiba başardık ahmet, seni unutturmamayı başardık. hem de ikimiz yaptık bunu.
iyi ki vardın; hep varsın.
aden cennetin biçare çocuğu... unutulmayacaksın asla. hatta çokça anlatırdım sana ölüm, ahiret vs. konuları. şimdi daha iyi anlıyorum bunları en ince ayrıntısına kadar neden sorduğunu, hazırlıyordun kendini. kendini ölüme biçiyordun, ölümün kalıbına sığmak için.
anlıyorum ahmet.
hiç unutulmadın, hep varsın; hatta demiştim sana eınsteın'dan alıntı yaparak:
--spoiler--
fiziksel ölümünün baki kalacağını düşünen bir birey tasavvur edemiyorum
--spoiler--
gülmüştün. seni kandırmadım ahmet, varlığın, yokluktan bu yana baki idi ve öyle de kalacak.
rahat uyu dostum, yoldaşım, eksik yanım; kardeşim. rahat uyu.
hoşçakal ahmet,
hoşçakal tezyin edilmiş cenneti yorgun ve annesiz; masalının bir ayağı kırık kaderdaşım, kardeşim.