bugün 3 yıllık saçımı kestirmek için berbere gittim.
oturdum koltuğa, sıranın bana gelmesi bekledim.
karşı camide de cenaze namazı vardı. 20 yaşında bir çocuk vefat etmiş.
saçlarımın gideceğine üzülürken, onu görünce unuttum kendi derdimi.
o sırada bana sıra geldi. oturdum berber koltuğuna.
bir bez getirdiler, üzerimi örttüler saçlarım üzerime dökülmesin diye.
saçlarım da ölmek üzereydi. kefene benzettim o bezi.
vefat eden çocuğun kefeni gibi. ellerimi bağladım o bez içerisinde.
berber içerisindeki konuşmaları duyuyorum. fakat algılayamıyordum.
kafam karma karışıktı. 3 yıllık saçım neler gördü bir bilseniz.
onunla ağladım, onunla güldüm. onunla sevildim, onunla terk edildim.
benim için değerliydi. peki o çocuk? dedim. içimde antisiklonik fırtınalar esiyordu.
üzerimde büyük bir yük. ben bunları düşünürken berber kaldırdı saçımı.
küt diye tam yarısından kesti. 3 yıllık saç bir anda 10 aylık saç oldu.
hiç mi vicdan yok bu adamda dedim. unutur gibi olurken o çocuğu,
hiç mi vicdanı yok bu hayatın dedim. gencecik bir çocuk.
aynaya bakıyordum bakmasına fakat, aynadaki adam ben değildim sanki.
kesilen saç bana ait değilmiş gibi. geldiği yere gidiyordu sanırım...
fauller, enseler derken. irkildim bir anda. kendime geldim.
saçı kesilen adamın kendim olduğumun farkına vardım. gözlerimi yukarı kaldırdım.
hissetmiyordum saçlarımı da. sanırım musalla'daki çocuk da bedenini hissetmiyordu.
nasıl oldu genç? dedi berber, suratıma bakmadan yeterli abi dedim, kalktım.
yere baktım saçlarım, karşıya baktım tabut.
aynaya baktım umut sarıkaya'nın karikatüründeki yüksek gelirli çocuk saçı gibi olmuş yine saçım.
sonra bir daha karşıya bakamadım. saçlarımı neden uzatmıştım, kesmek için mi bilmiyorum.
neden yaşadığım konusunda da hiçbir fikrim yokken ölürsem, yüksek gelirli bir ölüm geçirebilirim.
saçlarınızın kıymetini bilin. en az hayatınız kadar.