bu ucsuz bucaksiz evrene arz-i endam ettiği ilk gunden beri isyanı olan kişidir. evet doğarken ağlayan ve ölüken de ağlamaya zorlanan insanlarız, doğorken empoze edilen hırsların bünyeye dokunacağını hesap edemeyen insanlar yuzunden hayat denilen zimbirtadan zevk alamiyoruz. gun geliyor kendimizden bile sıkılıyoruz. içtiğimiz sigara bile değil tad farkına bile varmiyoruz. kati materyalist kaliplarla hayati bir senaryo gibi yasamaya gayret ediyoruz. sürrealistliğimizi kaybettiğimizden ötürü kendimizi bilgi denilen seklen kasvetli ama faydali denilen materyallere siginiyoruz. ama onlarda sigara gibi kullandikca insani cokertiyor. evet bilmek lanetlenmektir. insanliğin buyuk cogunlugu şebekten farkı yoktur. bunun kabul ediyorum. ama nedense o şebek sürüsüne özenmek pek akıl kari gelmiyor. her insan olmak istediği bir roldedir. baska bir rolu oynamaya kalkarsa kelimenin tam anlami ile tarumar olur.
bu lanet hayat bir senaryo değildir. dünyayi oldugu gibi kabul etmek gerekiyor ve onun kurallari dahilinde oynamak lazimdir. sıkılmak mı? peh peh... oyuna kaptirirsa kişi kendini sıkılmaya bile vakit bulamaz.
bir zamanlar, ufakken yani, babama oyuncak almadiği için aglamistim. o bana alnini göstererek en büyük oyuncağin budur demişti.
evet biliyorum insanlarin ve cevredeki insanlarin hayalleri kısır hergun bu gercekle yuzyuze geliyorum. ama her istenilenin oldugu bir hayat cok boktan bir hayat olurdu.
bazen istenilen olmamasi daha iyi olur.
yemin ederim ki herseyi fazlasi ile anlamak bir hastaliktir, değil fazlasiyla anlamak, anlamanin herturlusu hastaliktir. ama bu hastaliği dehleyemezsin, senin bu hastaliğin seni sen yapan seydir. bunla yasamayi ögrenmen lazim. ne yapalim hayat bu.... yollun ise mesakatli aci günlerin ekmeği her zaman tatli olur....