bazan seninle ne güzel anlaşıyoruz
(örneğin hangi diş macunu daha iyi, bu seçimlerde kime oy vermeli)
ama bazan da bütünüyle ters düşüyoruz
(ben haikulardan hoşlanıyorum , sen sonelerden)
o zaman birkaç gün hiç konuşmuyoruz
dedim ya, ben seni kendime yasakladım
bütün gün ağaçlara tırmanıyorum
(sırf kuşları şaşırtmak için)
çocuklara bilmedikleri oyunları öğretiyorum
(çoğunu bir gece önce uydurmuş oluyorum)
ne o öyle, ne zaman görsem saklambaç, yakartop, birdirbir
klişelerden hiç mi hiç hoşlanmıyorum
arada bir tavlalara gidiyorum
seyislerden izin alıp atlarla biraz konuşuyorum
hepsi de beni öyle seviyor ki
her seferinde onlara daha çok şeker götürüyorum
sen şimdi şaşıyorsun ne çok şey yaptığıma
bu kadar iş yirmidört saate sığar mı diyorsun
(ilk bakışta ben de sana hak veriyorum)
ama bir şey söyleyeyim mi
bütün bunlardan sonra yine de boş vaktim kalıyor
hatta bütün bu saçmalıklar o kadar az vaktimi alıyor ki
bütün gün ne yapsam diye kara kara düşünüyorum
bazan serbest bırakıyorum seni kendime
o zaman evinin önüne geliyorum
(saat tam kaçta çıkacağını biliyorum)
çıkar çıkmaz sana saati soruyorum
(ne yapayım daha iyi bir mazeret bulamıyorum)
sen de her seferinde saatin olmadığını söylüyorsun
çok yazık deyip uzaklaşıyorum oradan
(bu her seferinde böyle oluyor
ama sen yine de bana hiç kızmıyorsun)
şarapçılarla yarenlik etmeyi seviyorum
(gerçi fazla samimi olmaya gelmiyor, çok içince mutlaka maraza çıkartıyorlar)
onlara hayatın anlamını soruyorum
yanıt olarak benden bir sigara istiyorlar
sonra bir gemi batacakmış gibi oluyor
sakın ha diyorum bir batık daha kaldıramam
böyle şeyleri benden başka dert edinen olmamasına şaşıyorum
ama ben seni kendime yasakladım
bütün gün duvarları boyuyorum
(bir gün gözlerinin rengine, bir gün dudaklarının)
bütün kazancım boyalara gidiyor
ama olsun duvarlara bakınca gözlerini görmüş gibi oluyorum
(bazan da dudaklarına dokunmuş gibi)
canım sıkkınsa kimseyle konuşmuyorum
(o çok sevdiğim otobüs şoförüyle bile)
seninle bile
o zaman sanki bir kılıç balığı şöyle bir sıçrıyor
ve tekrar sulara gömülüyor yarı baygın
kimi zaman akşam olmak bilmiyor
çocuklar bile asık yüzlüymüş gibi geliyor bana
sanki her ağaca asılı bir ölü var
böyle günlerde alıp başımı gidiyorum
yürürken üzerimdekileri çıkarıp atıyorum bir yandan da
çırılçıplak kalınca geri dönmeye başlıyorum
belki de yasaklamamalıydım seni kendime
belki de daha sık düşünmeliydim seni
daha iyi şiirler yazmalı ya da hiç olmazsa
daha çok yangın çıkartmalıydım
;ki kül olup gitsin içinde avare kemiklerim
ama ben seni kendime yasakladım
bütün gün deniz kenarında dolaşıyorum
dalgalar bana hiçbir şey söylemiyor
ben yine de onlara iyi davranıyorum
bazan Ay bana bir sır verecekmiş gibi oluyor
sanki belli belirsiz boğazını temizliyor
buyrun diyorum ben de hemen, sizi dinliyorum
ama o sırtını dönüp uzaklaşmaya başlıyor
bütün gün kapımın önünü temizliyorum
sonra ordan mavi bir kuş havalanıyor
bir kedi ıslık çala çala önümden geçiyor
çöpçüler nedense hep mutsuz görünüyor
bu kış oldukça sert geçiyor
ceviz büyüklüğünde tanelerle yağıyor kar
bazan bir tanesi avuçlarıma düşüyor
buzdolabına yetiştiremeden avcumda can veriyor
ne yalan söyleyeyim işte o zaman boğazıma bir şeyler düğümleniyor
ben seni kendime yasakladım
bütün gün misketlerimle oynuyorum
kırık bir kaleydoskopum var
bazan gözümü yapıştırıp dalıp gidiyorum saatlerce
sanki oradan birisi bana el sallıyor
(bu belki sensin, belki de değilsin, kesin olarak bilmiyorum)
sabah olunca kuşları uyandırıyorum
bazıları bana yeni öğrendikleri aryaları söylüyor
sonra da gagalarını uzatıp birer solucan istiyorlar
(sanki ben solucanlara kıyabilirmişim gibi)
elbette biraz susamla yetiniyorlar
sana öyle çok şiir yazdım ki
üst üste koyunca boyumu bile geçiyor
ama bazıları o kadar ahmakça şeyler ki
okurken utançtan yüzüm kızarıyor
ne zaman yağmur yağsa gözlerim biraz nemleniyor
ne gereği vardı şimdi diyorum
oturup güzel şeyler düşünmeye çalışırken
örneğin parktaki çocukları, o şoförü
ama ben seni kendime yasakladım
oturup bütün gün bu şiiri yazıyorum..