fransız yurttaşıdır lakin, bu yurttaş öylesine meraklıdır ki;
ne bir ingiliz gibi anlamadığı bir konuda anlatanı suçlu bulan ve sinirlenen, ne bir italyan gibi bir şeycik anlamadığı halde çok iyi anlamış gibi görünen ve ne de bir ispanyol gibi anlamadığında sizi umursamayan bir ifade sergiler.
o, gerçekten anlamaya çalışır. konuşulan dili bilmiyorsa yüz ifadelerinden, karşısındaki insan ya da insanların tavır ve davranışlarından bir şeyleri çözmeye çalışır. bir ona-bir buna yönelen dikkatli bakışlar, fransız'da şapşalca bir yüz ifadesi yaratır ama niyet çözüme yöneliktir, yani iyidir.
bakmayın! siz, türkçe'deki yerleşmiş mecazi anlamına, fransız'ın olayı kavraması çok da uzun sürmez. e! ne de olsa akdenizlidir lakin, sorun bundan sonra başlar. sizi ve talebinizi harfiyen anlar, öyle ki bu yüz ifadesine çok net yansır fakat o arnavut'unki kadar meşhur inadıyla anlamamazlıktan gelir.
derdinizi italyanca veya ispanyolca anlatmaya çalışıyorsanız, hele hele! ingilizce'yi denemek gibi bir gaflete düştüyseniz ve güney fransa'nın kırsalında iseniz vay! halinize. türkçe + tarzanca konuşmak kesinlikle daha faydalı çözümler elde etmenizi sağlayacaktır zira, türkçe içerisindeki teknik terimlerin çoğu, türkçe'ye fransızca'dan; adaptasyon, formasyon, kanalizasyon, sinyalizasyon, otomasyon sözcüklerinde olduğu gibi okundukları şekilde alınmadır ve sırf bu yüzden diliniz onun fazlasıyla ilgisini çekecektir.
'olaylara fransız kalmak' deyimi türkçe'ye hastır fakat her ulus için farklı bir ulus bu anlamda hedef tutulmuştur. örneğin; ukraynalılara göre moldovalılar, moldovalılara göre ukraynalılar, bulgarlara göre romenler, romenlere göre moldovalılar, ruslara göre eskimolar, amerikalılara göre meksikalılar, kübalılara göre amerikalılar, çinlilere göre japonlar, japonlara göre çinliler diye sürer gider bu...