konuyla ilgili Nihat Genç'in yazısından bir bölüm:
...Ormanı, ürünü, geleneği, zengin kültürüyle hakiki bozulmamış bir şehirdir Kastamonu. insanın iki elini dizlerini vurup ağlatıp çaresizleştiren insanı çıldırtacak bir tembellik çoktan girmiş Anadolunun bu kan dolu damarlarına.
Meşhur pastırmasından almak için şehir içinde dükkana girdim. Peşimden iki başörtülü dünya güzeli annem gibi kız kardeşim gibi bir anne kız da dükkana girdi. Tezgahtara doğranmış soğan var mı? dedi. Tezgahtar var ama kıymalı pide için kendimize ayırdık dedi, ve kadınlar burun büküp dükkandan çıktılar.
Tam kapıdan çıkıyorlardı, döndüm kadınlara ablacığım anlamadım, siz ne satın almak istediniz?,.Anne olanı: doğranmış soğan dedi.
Biraz evliya çelebi şaşkınlığıyla doğranmış soğan satılması bu memlekette adet midir? dedim: yok, hayır dedi hem kadınlar hem dükkancı.
Peki doğranmış soğan niye satılır? Diye söylendim kendimce, kadınlar çıkıp gittikten sonra dükkancı: tembellik işte dedi, alışmışlar dükkancının kendi pideleri için doğradığı soğanları hazır almaktan..
Beynimden vuruldum, dizlerim titredi, düşecek bayılacak gibi oldum.
Daha neresine gideceksin Anadolunun, çevir arabayı dön geri. Nerde sabahın beşinde bismillah deyip kalkan Anadolu köylüsü.
Nerde sabah ezanlarıyla işine bahçesine mutfağına tezgahına koşan güzel Anadolum. Nerde her işini mağrur başıyla kendi yapan bu toprakların çocukları.
Annelerimiz bile artık Anadolunun tam da göbeğinde doğranmış soğanı dahi dükkandan satın alıyorsa Dilim damağım kurudu, bu kadar çaresiz hissetmedim kendimi, içimde fokuldayan bir isyan asitiyle yaktı boğazımı, yazık dinlediğim türkülerine, yazık tülbendine duana türbene horonuna