adı her ne kadar tibete has gibi duruyor olsa da, evrenseldir. öldükten sonra yardımcı olacağına inanılan bir kitaptır da.
2000 yıldır esrarengiz bir şekilde korunagelmiş bu kitap, ölüm sonrasında neler olacağına dair bilgilendirmelere sunuyor. öbür dünyaya giderken yanda bulundurulması gerekir.
"nilüferden doğan" isimli mistik bir eleman, tibet'e gelerek eşraf kazanır. bu süreçte kitabın yazımında rol oynar. adam kötü ruhları tibetli yapar. hatta, budizmin koruyucusu yapar. havada durdu, şahitleri bile vardı! ama ölüm üzerinde kafa patlatmak zor işti. bu deneyim ve öğretileri anlattığı kitabını kaleme aldı. öyküye göre, kitabı tibetlilerin kaldırabileceğinden emin olmadığından dolayı, sakladı ve bunu ileride kimin ilk bulacağını dair kehaneti bir yerine not etti. bir oksfordlu folklör uzmanı gelip ortaya çıkana değin, himalayalarda gizlendi kitap. tibetli rahiplere göre, ölüm sonrası ışığı takip eden birisini korku çığlık ve gizem bekliyor.
kitapta ölüm arefesinde yaşandığına dair aktarılanlarla, bunu tıbben ameliyat masasında yaşadığını iddia edenlerin anlattıkları birbirine uyuyor. buna göre, bir beyaz ışık hüzmesi var, ışık seni çağırıyor.. ışığa gitmeni önleyen doktor bilincinizi açmak isterken, siz kararsız kalıyorsunuz. ölen birinin naaşı üzerinde, rahipler kitabı okurlar. ışık muhabbeti sonrası, ölü bu kez iyiliğin tanrı ve tanrıçası tarafından karşılanır onlar kişiye: "gel! gel!" yaparlar.. ama bu bir tuzak olabilir, çağırdıkları yer cennet olmayabilir. hedefte, orta olmak dikkatli olmak vardır. zaten meditasyonun amacı da merkezde olup, yoğunlaşmaktır. bu mini sınavı geçemeyen kişi, gezinen ruhu gazap dolu tanrılar bekler.. kitabı ölmeden yalayıp yuttuysanız, öldüğünüzde: "tamam ağa bu bardo.. sorun yok" deyip, kolayca atlatabilirsiniz. ölen kişi, 49 gün boyunca öbür dünyada gezinir. tüm sınavlar sonrası, ya dünyaya bir kez daha yollanırsınız, ya gazap dolu tanrıların taşşak malzemesi olursunuz, yada cennete girersiniz.
tibetliler bu kitapla dua okuduktan sonra, ölünün belini kırıp, normal uzunluğunun yarısı kadar bir ebata sokup, bir çuvala koyarlar. ardından vahşi hayvanlara yem edilmek üzere, açık alana koyulur. aslında bu pratik bir yöntemdir. tibetliler, öldükten sonra ölen kişinin bedeninin bir kutsaliyeti kalmadığına inanırlar. kalan tek şey ise, bedenidir onu da doğaya bu şekilde armağan ederler.