içimde tuhaf alışılmadık bir huzur var. her akşam iş çıkışında geçtiğim caddelerde gördüğüm yüzler bir başka bu akşam. herkes ben dahil mutlu. belki uzun yorucu bir işin sonuna gelmiş olmak, amansız bir hastalığın ölen son hücresiyle hayata yeniden başlamak, sevdiğimiz insanın bizi sevmesi, tuttuğumuz takımın galip gelmesi, sevdiğimiz yazarın yeni kitabının çıkmasına iki gün kalması, ruhumuzu okşayan bir müzik
geç saatlerde metroda pek insan olmaz, benim gibi işinden geç çıkan insanlar, belki arkadaşlarıyla biraz eğlenip eve geç kalmamak için son otobüse yetişmeye çalışanlar vardır.
metro hareket ettiğinde kitabımı çıkarmış tuhaf âlemlerde yüzüyordum. sonra yanımdaki genç kız çantasından yıpranmış bir tutunamayanlar çıkardı. gözlerimi kendi kitabımdan alıp kızın yüzünde biraz dinlendirdikten sonra elindeki tutunamayanlarda sabitledim. fark etti. ne düşündü acaba? elindeki kitabın benim hayatımı değiştirdiğini, en derin hüzünlerimin ve en uç sevinçlerimin kaynağı olduğunu biliyor muydu? kitabımı kapayıp çantama koydum. henüz kitabın başlarındaydı. doksan altıncı sayfa. kitabın sırtındaki numaradan bir kütüphaneden aldığını anladım. daha önce onlarca kez okunmuş, cümlelerinin altı çizilmiş, sayfaları bükülmüş, hatta yer yer yemek lekelerinin bulunduğu bir kitaptı. heyecanlanmıştım. bu muydu bu akşamki mutluluk sanrımın sebebi?
istasyonları bir bir geçerken kızın kulağındaki kulaklık dikkatimi çekti, dikkatlice kulak kabarttığımda hiçte hafif olmayan bir müzik çalıyordu. sinirlendim. hem zaten kitabı sıkılarak, istemeye istemeye okuyordu, sürekli şarkı değiştiriyordu elindeki telefondan. zorla mı okutuyorlardı. kim niye yapsındı bunu. turgut, selim, süleyman kargı, günseli en çokta olric, onlarda sıkılıyorlar mıydı şu kızcağızın elinde. hâlbuki ne sevinmiştim o kitabın çantadan çıkarılıp açılışına. neredeyse alkışlayıp sarılacaktım. ne yani şimdi bu kız sıkılıyor muydu? yüzüne baktım ne bir acı, ne bir tebessüm. belli ki kulağındaki müzik daha ilgi çekiciydi. hiç utanmıyordu üstelik. elindeki cümlelerin ağırlığından o kadar habersizdi ki. çekilen acıya o kadar yabancıydı ki içinde olduğu girdabın farkında bile değildi. arada bir kitabı kapayıp müziği değiştirmesine daha fazla dayanamadım. yavaşça; siz ne yapmaya çalışıyorsunuz dedim. gözlerini bana çevirip kulaklığını çıkardı. buyurun anlamadım der gibi baktı. duymazsın tabi, o müziği bir kapat hele dedim. (içimden) yo sizde demedim dedim. terlemiştim ve gözüm seğiriyordu. şaşkın bir surat ifadesiyle tekrar kulaklığını takıp tutunamayanları okumaya başladı. artık dayanamıyordum. o kadar sıkılıyordu ki, sıkıntısını gözümle görebiliyordum. belli ki ödevdi bu kitap. ah şu kitabı ödev diye okutan hocalar tez elden kızılay meydanında sallandırılmalı ki ibret olsun. baktım metro son istasyondan önceki istasyona girmek üzere, hazırlandım. kapı açılır açılmaz kızın elinden kitabı kapıp çıktım metrodan. kısa bir çığlık attı kız ama peşimden gelmedi. niye gelsin, kurtarmıştım onu. kitap elimde çıktım istasyondan. gittim bir banka oturdum, rastgele bir sayfa açıp okumaya başladım. içimde metroya binmeden önce hissettiğim huzur vardı, bir hastalıktan kurtulmuşum da hayata yeniden daha bir şevkle başlamışım gibi