türkçenin özleşmesi diye adlandırılan akıma karşı duranlar, "uydurma dil olmaz" savını sık sık öne sürerler. bu savın şaşırtıcı niteliği, (bütün dillerdeki üreme-türeme yeteneğini yoksamaktan ya da bilmemekten gelen temelsizlik bir yana bırakılsa bile) dilimizin daha önce de böyle bir uydurmacılıktan geçtiği olgusunun görmezlikten gelinmesindedir. çok yazıldı; türkler islam uygarlığına geçtikten sonra, dillerine o zamanki ortak uygarlığın iki dilinden, arapçadan ve farsçadan sözcükler almakla yetinmemişler, o dillerdeki köklerden yeni sözcükler de uydurmuşlardır. bunun örnekleri sayılmayacak denli çoktur. örneğin tayyare'yi biz arapça kökten uydurduğumuz zaman, araplar el avion diyorlardı. uçak sözcüğünü uç kökünden ürettiğimizde niçin uydurma diyerek ayaklandıklarını anlamak kolay değildir. ziya gökalp, dikkat sözcüğünü uydurduğu zaman fesahatçiler ona karşı gelmişlerdi. biz de onlara katılıp uydurmadır diyelim mi? yoksa eski uydurma olduğu için dokunulmazlık mı tanıyalım ona? servet-i fünuncuların fransızcadan çevirdikleri nokta-i nazar sözü uydurma olmuyor da, bakımdan, açıdan sözleri neden uydurma oluyor?
amacım, bilinen bir tartışmayı tazelemek değil; ama bu gerçeği ortaya atınca aldığımız, "efenim, bir kez olmuş öyle bir dönem, artık yeniden uydurmanın gereği yok" yanıtındaki şaşırtıcı tutuculuğu belirtmektir.