benim aklima kurt kadinlari, kurt anneleri gelir. hicbirimiz anlayamayacagi seyler yasar bunlar.
turkce bilmez. cocuklari, kocasi bilir cunku onlar sokaga cikip ogreniyorlar bu sekilde. ister bozuk farsca deyin iste baska bisey deyin, sonucla bu kadinin da evlatlariyla, dostlariyla konustuklari bi dil vardir. ogulu daga cikar ya da hapse duser, hersey olabilir ama sebebinin bu kadin olmadigi kesin. kendisi de kizi da 14 yasinda evlendirilir, belki kendinden 15 yas buyuk bi herifle. karda kista evine su tasir. cocugunun onlugunu kendi diker hazir almaya parasi yetmiyor diye. bu anne solak diye onlugun dugmeleri de sagda degil solda olur, bu yuzden diger cocuklar alay eder ogluyla. ve inanin bana, onun ogluyla alay edilmesi, onun oglunun dovulmesi onu en cok uzen seydir.
bu kadin bundan 20 yil once koyunden kovuldu. apar topar sehre yerlesmek zorunda kaldi. kurtce bilmeyen polislerle, ogretmenler, doktorlarla iletisim kurmaya calisti. pazara giderken polis-sivil kavgasi arasinda kaldi. biber gazi yedi. cantasi calindi. onceden bi kac tavuk bi kac koyunla koy hayati yasayan bu kadin, 40 yasinda sehrin kargasasinin icinde yasamak zorunda birakildi.
bi sosyaloji kitabinda okumustum koyu bosaltilan bi kadinin bu sozlerini: bana koyumde bi baraka verseler yasamya raziydim, ama bu sehirde sarayda bile yasamak istemiyorum.