metin üstündağ

entry180 galeri
    20.
  1. ''Sana ve tüm sandıklarıma''

    çok eski zamanlardı... daha kâmil değildim. daha bulamamıştım, bedeli
    olacağım sözcük dizimlerini, "halk anlamaz" diyerek kendimi saklıyordum daha.
    gece gündüz içiyor, kendimden geçiyordum.

    köprüaltı'ndaydım.. köprüaltı'ndaydı.. köprüaltı'ndaydık.. köprü daha
    altımızdaydı. az ötemde duruyordum.. az ötede duruyordu. gözlerimdeki hüzün,
    "taşra baskısı.." gözlerindeki hüzün, "kızyurdu yalnızlığı.."

    - eskiden, tekel birası vardı, dedim.

    - efendim.. yoğurt mu dediniz, dedi.

    - eskiden, tekel birası vardı dedim. daha dikik ve daha dolu. tamam
    birası birazcık kamu arpalar içerirdi lâkin köprü'ye de yakışırdı.

    - ha, şimdi amarcord'um.. evet hatırlıyorum.. bi de golden sakız
    vardı. içinden artiz resimleri çıkan. en bir çok da ekrem bora.

    ben dedim: "yanıma gelsene.. benimle kalsana.. yalnız benim olsana..
    (susadıkça ankara gazozu)

    o dedi: "gayet mümkün.." (geldi, kaldı, oldu)

    ben dedim: "saçlarınız böyle tuhaf, örgülü.. Vadideki Hayat vardı..
    hani dizi.. oradaki kızılderili jim'e benziyor."

    o dedi: "ben Rudi Cordeş'i de severdim.. falkonotti ne adiydi değil
    mi.. Ramona güzel kızdı.."

    ben dedim: "bizim televizyonumuz yoktu.. şimdi acayip bulvar olan bir
    aile bahçesinde, çekirdek yiyerek, kaçak Dr. Kimbıl'ı seyrederdik mahallecek."

    o dedi: "biz de televizyonu Küçük Ev'in büyük kızı Meri Ingıls'ın kör
    olduğu bölümde almıştık."

    ben dedim: "beyoğlu civarında şimdi "fast food" ve "atari salonu" olan
    her yer, o zaman birahane salonuydu.. değişim en önce beyoğlu ve beyazıt'a
    yansıyor bu istanbul'da."

    o dedi: "bir çocuk sevmiştim lise'de.. tıpkım eski Tarık Akan.. hani
    yerli filmlerdi.. hani uzun saçları ve renkli gözleri vardı onun.."

    ben dedim: "bilmiyorum.. her filminde mutlaka, Elmadağ'dan Taksim'e
    (en azından bir kere) ağır çekimde koşardı.. akabinde o günün en sevilen pop
    şarkısı.. kan ve gül.. gül ve diken mesela."

    o dedi: "clip'si şarkılardı.. hayatlarımız clip.. ispanyol paça
    pantolonlar, fil kulağı yakalı gömlekler, apartman topuklu ayakkabılar, mini
    etekler, favoriler ve bıyıklar.. köylü, kentli demeden tüm hanımlar mini etek
    giyerdi nerdeyse. on yıl sonra türban vakası patlaması ne garip."

    ben dedim: "bu ülke nerelerine yaşıyorsa bunca hayatı.. ezbere
    yaşıyor.. çabucak unutuyor.. sıfırın altında belleği.. anılar emeklemiyor."

    o dedi: "1 Mayıs ve Taksim'deki onca insanın yeri.. şimdi her galipli
    kupa maçı sonrası, ellerinde bir bayrak, dillerinde slogan, kadınlı erkekli
    çıkıp tur atıyorlar.. bayraklar ve sloganlar mı değişti yalnız.. nereden
    geliyor bu happening çılgınlık. Taksim niye kusmuyor.."

    ben dedim: "devrimciliğimiz de biraz Yılmaz Güney markajı içermiyor
    muydu.. erkeglerin hepsi birer Yılmaz Güney kopyası değil miydi.. kısa saç,
    küt bıyıklar.. hepsi onun yadigarı.. kafa olarak da belki onun nûveleri ve
    gûveleriydik.. bütünsüz olamayan çok tümsek tam tamlardık.. kendimiz değildik
    ki belki de bundan yandık.. bütünü oluşturan birer tek tük değildik.. çoktuk
    ama yoktuk.. belki bundan yenildik."

    o dedi: "menekşe yeşili'ydi prenses süreya'nın gözleri.. rıza şah
    pehlevi'den çocuğu olmuyor diye nasıl da üzülürdük."

    ben dedim: "ne hızlı yaşlanmışız.. yaşlandırılmışız değil mi.. Haldun
    Taner yaşımıza gelmeden, Haldun Taner gibi konuşur olduk.."

    o dedi: "çünkü bizim her şeyimiz aşırı toplumsal.. buna kalp mi
    dayanır, manda gönünden."

    ben dedim: "ne güzel şakıyorsun a bülbül.. uzat alt öperceni, az biraz
    öpeyim ufarak."

    (öpüştük... öpüştük... öpüştük.. öpüştük..)

    - susmak vaktidir dedi. bir arkadaşımın evi var.. kendisi kürt ve
    şimdi mülteci isveç'te.

    - orada oralım mı oralarımız buralarımızı yâni..

    atladık bir taksiye.. bile bile yanlış sokaklara girerekten, bile bile
    yanlış caddelere çıkaraktan, bile bile taksicinin teybine bir erkin koray
    kaseti koyaraktan, bile bile şimdi apartman olmuş arsalardaki çocukluklarımızı
    uzaktan severekten, dediği eve geldik.

    o dedi: "ellerin niye bu kadar büyük.."
    ben dedim: "seni daha büyük kucaklamak için.."
    o dedi: "gözlerin niye böyle büyüdü.."
    ben dedim: "seni daha net görebilmek için.."
    o dedi: "çükün de hemen kalkmış büyükanne"
    ben dedim: "gak, guk.. hatta kem, küm.."

    sabaha kadar seviştik.. sabaha kadar ter içtik.. öğlen uyandığımda
    yastığın öbür ucu sibirya.. sibirya'ya ilişik bir ufacık not'çuk:

    "belki yine, rastlaşırız kimbilir.. belki yine, konuşuruz
    çocukluğumuzdan.. belki yine, çıkarken anahtarı su saatinin üzerine bırak..
    belki yine, seni çok sevdim.. belki yine, kendine iyi bak, sevgili kimsesiz
    çocuk jack"
    (seni seven pasaklı sally)

    kalktım.. giyindim.. anahtarı su saatinin üzerine bıraktım.. vurdum
    aşkşamdan kalma kendimi, bir başka istanbul aşkşamına.. gol oldum.

    ismimi sormadı.. ismini sormadım.

    ayrıca,insan insanı siker mi hiç? sözünün sahibidir. metin ustundag
    3 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük