oyunculukların gerçekten kaliteli olduğu bir türk filmidir. senaryo da her ne kadar mide bulandırıcı olsada sağlam bir senaryodur diyeceğim ama malesef gerçek bir olaydan uyarlamaymış. hem gerçek olduğu ve bu vahşeti gerçek insanlar yaşadığı için malesef hem de harbiden bu sefer türk sinemasında ortaya kaliteli bir senaryo çıkmış derken aslında uyarlama olduğunu öğrendiğim için malesef... tabi ki birinci malesef daha ağır basıyor. bu filmin uyarlandığı gerçek olaya gelirsek;
aşağıda yazılanlar direkt olarak olayı yaşayan bir mağdurun kendi sözleridir;
1997 yılında, 18 yaşındaydım ve Ankara'da Şapka
Bar'da şarkı söylüyordum. Olayın olduğu apartmana taşınalı henüz 15 gün
olmuştu. Bir tarafında Cumhurbaşkanlığı Köşkü, bir tarafında Başbakanlık,
diğer tarafında Dışişleri Bakanlığı Konutu ve Mesut Yılmaz'ın evi vardı.
Yani dağ başında değildik. ilk dört daire boş, diğerleri doluydu. O gün
üniversiteli iki erkek arkadaşım, akşam yemeğe gelecekti. Aynı gün
Mersin'den komşum, 18 yaşındaki A.T.G. Bir kız arkadaşıyla Ankara'ya
gelmiş ve beni arayıp "Görüşelim" demişti. Onları DA yemeğe davet ettim.
Beraber yemek yedik, eğlenmeye çıktık. Gece 2'de eve döndük, hemen uyuduk.
Sabah 5 civarında gürültüyle uyandık. Eli silahlı, yolda yürürken korkup
karşı kaldırıma geçeceğiniz korkunçlukta 7 adamla burun buruna geldik.
Yüzlerinden pislik akıyordu. Sonradan öğrendiğimize göre, apartmanın üst
katını tutmuşlar. Kuruyemiş dağıtımı yaptıklarını söyleyen, aslında
barlardan haraç toplayan bir çetenin adamlarıymış. Ellerindeki silahları
ve bıçakları gösterip,"Napıyorsunuz LAN, bizden habersiz karı mı s...
Burada" diye bağırıyorlardı. Aslında amaçları para alıp gitmekti. Kızları
görünce kalmaya karar verdiler. Hepimizi odanın duvarına dizdiler,
ellerine geçirdikleriyle dövmeye başladılar. Sopayla yorulduklarında tekme
atıyorlardı. Dövmekten sıkılmışlardı. "Elektrik verelim LAN bunlara"
demeye başladılar. Dayaklardan çığlık atacak halimiz kalmamıştı, elektriği
yiyince avaz avaz bağırdık. Bu DA yetmedi. içlerinden biri elindeki
bıçakla penisimi kesmek üzereyken, en gençleri ve kötünün iyisi Murat
Gökgöz müdahale etti. Beni kurtardı. Yine de vücudumun her yeri bıçakla
kesildi, hala¡ izlerini taşıyorum.
Bir yandan içiyor ve uyuşturucu alıyorlardı. ilk üç saat çığlığımız hiç
dinmedi. "imdat bizi öldürüyorlar" çığlığı attıkça, kahkaha atıp "Biz
Allahız, kimse dokunamaz" diyorlardı. O kadar bağırmıştık ki, nasılsa
birileri duyup polisi aramıştır, diye umutlanıyorduk. Fakat NE gelen vardı
NE de giden. 17 saat boyunca kimse yardımımıza gelmeyince "Adamlar haklı,
gerçekten bunlara kimse dokunamıyor herhalde" diye düşünmeye başladık.
Bugün bile aklım ermiyor: O çığlıkları bir Allah'ın kulu duymadı mı? Kırık
kapıdan hiç MI ses çıkmadı dışarı? Duyup, polisi aramayanları
affedemiyorum.
Birkaç saat sonra erkek arkadaşlarımızdan Ş.Ş, kaçmayı başardı. Peşinden
silahla gidip, herkesin ortasında onu geri getirdiler. Hatta o sırada bir
nakliyat kamyonunun şoförü, Eli silahlı adamı gördüğünde "Naber abi yine
MI kurban kesiyorsunuz" diye gülmüş.
Hepimizi öldüresiye dövdükten sonra, 18 yaşındaki A.T.G.'yi diğer odaya
götürüp tecavüz ettiler. "Bakireyim, yalvarırırm beni bırakın" diye ağladı
AMA dinlemediler. Sonra DA kocasından yeni boşanmış ve dört yaşında bir
kızı olan 23 yaşındaki N.K.'ya tecavüz ettiler. O DA, "Dört yaşında kızım
var, NE olur beni ona bağışlayın" diye yalvardı, dinlemediler. Kızların
ikisine de 17 saat boyunca defalarca tecavüz ettiler. Yalvarmaları hálá
kulaklarımda.
içkileri bitince beni karşıdaki Tekel bayiine içki almaya yolladılar.
"Polise haber verirsen kızlardan birinin kafasını uçururuz" dediler.
GÖRENLER POLiSi ARAMADI
Dükkandakilerin her yerimin kan revan içinde olduğunu görünce polisi
arayacağını düşündüm. Adam beni süzdü. "Yalvarırım polise haber ver, NE
kadar para istersen veririm, senin de çocuğun vardır" dedim. Cevap "Başımı
belaya sokamam" oldu. Sonradan öğrendiğime göre, olay ortaya çıktıktan
sonra, polisler o adamın kırılmadık yerini bırakmamış.
Ağlayarak eve döndüm. Zorbalar, "Arabaya atıp bir yere götürüp orada mı
öldürsek, yoksa öldürüp cesetleri bir yere MI taşısak" tartışması
yapıyorlardı. Akşam saat 21.00'e yaklaşırken ibrahim Ural, en sessizimiz
Ş.Ş'nin kafasına silah dayayıp "Yürü" dedi. Öldüreceklerini sandım
"Nereye" diye sordum. Ş.Ş'yi bırakıp, "Sen gel o zaman" dedi. Apartmanın
bodrumuna götürdü. "Buraya kadarmış, öldürecek" diye düşünürken bana
tecavüz etti. Tekrar yukarı çıktığımızda, herkese "S... Herifi" deyip beni
koltuğa fırlattı.
KAÇIP POLiSE GiTTiM
Sonra yanıma oturdu, tişörtümün içinden göğüslerime doğru elini soktu.
O sırada, "Bana bir duble rakı verin" diyerek herkesi şoke ettim. Bir
dikişte içtim, ikincisini istedim. "Oh, oh keyiflendi bak, madem
şarkıcısın bize şarkı söyle" dediler. istedikleri türkünün iki dizesini
mırıldanıp, ingilizce şarkıya geçmiş gibi yaptım. Arkadaşlarıma "I will
run away, don't afraid" (Kaçacağım, korkmayın) dedim. Kaş, göz işaretiyle
"yapma" dediler. Üçüncü dubleyi istedim. Dört ve beşinci dubleleri kendim
aldım. 10 dakikada beş duble içmiştim. Tecavüz edip, 17 saat dövüp
rahatlamış olmalılar ki, bizimle "Memleket nere" muhabbetine geçmişlerdi.
Altıncı duble için ayağa kalktığımda saat 23.00 civarıydı. Muhabbet
koyulaşmıştı. Kırık kapıya iyice yanaştım, dışarı çıktım, bardağı bırakıp
merdivenlerden aşağı koşmaya başladım. Caddeye çıktığımda ilk gördüğüm
arabaya kendimi atıp, "Gaza bas abi, polise" dedim. Karakol 3 dakikalık
mesafedeydi. Nöbet değişim saatiymiş, olması gerekenden daha fazla polis
vardı. Beni kan revan içinde görünce donakaldılar. "Ne oldu sana"
dediklerinde "Sabah 5'ten beri işkence görüyoruz, arkadaşlarım hálá
onların elinde, silahlılar" deyince beni de arabaya atıp, çok kalabalık
bir grup polisle eve gittik. Evin etrafını sardılar ve diğerlerini de
kurtardılar.
Mahkeme devam ederken, bir araba önümde durdu. Daha önce hiç tanımadığım
ünlü bir mafya babasının adamları beni arabaya bindirdi. Korkmuyordum
çünkü başıma gelebilecek en kötü şeyler gelmişti. Daha kötüsü ne
olabilirdi ki? Mafya babası babacan tavırla bir kadeh viski ikram etti.
Elime bir telefon tutuşturdu. "Öldür dersen, hattın ucunda bekleyenler,
size bunları yapan adamların hepsini içeride öldürecek" dedi. Bir saat
düşündüm. Bize biraz daha iyi davranan Murat Gökgöz hariç hepsinin
öldürülmesinden yanaydım. ikinci saatte, bana tecavüz eden ibrahim Ural,
en acımasızları Murat Yıldırım ve Murat Kandemir'in öldürülmesini
düşündüm.
Bir türlü karar veremiyor, ağlıyordum. Onlar karar vermem için
sıkıştırıyordu. Birden bu kararı benim veremeyeceğimi, o kadar cani
olamayacağımı düşündüm. Bize bunu yapanlar insan değildi ama biz insandık.
Daha sonra olayı Ş.Ş'ye anlattım. iyi ki yapmadın, dedi. Sonradan
öğrendiğimize göre Murat Gökgöz hariç hepsi içeride tecavüze uğramış.
CiNSELLiĞiMiZi SORGULADILAR
Olay ortaya çıktıktan sonra, Ankara'da barlarda şarkı söylediğim için gece
fotoğraf çeken bütün fotoğrafçılardan benim sahnede **** gibi giyinip
süslenmiş fotoğraflarımı aradılar. Bulamadılar tabii. Olaydan sonra en
ağırıma giden, en entelektüellerinin bile, "Çocuk zaten eşcinselmiş"
demesi oldu. Herkes manidar şekilde "Niye siz" sorgulamasına başladı.
Bizden öncekilere neden olmuşsa, bize de o yüzden olmuştu. Sanıklardan
biri, 11 yaşındaki erkek çocuğa tecavüzden sabıkalıydı. Çocuk neden
tecavüze uğramıştı? Olayı manidar şekilde sorgulayan herkesin başına Allah
aynısını versin. "Tecavüze uğrayan sen miydin" dediklerinde bir hafta
bunalımdan çıkamazdım. Şimdi rahatım. Ne yüzümü gizliyorum, ne adımı.
Utanması gereken ben değil, onlar ve onları hapisten çıkaran
politikacılar.
MAĞDURLAR NE HALDE?
Tunç Erden Yakar
28 yaşında. Olaydan sonra ingiltere'ye gitti ve üniversite okudu.
Türkiye'de can güvenliği olmadığı gerekçesiyle Hollanda vatandaşlığına
kabul edildi. Şimdi istanbul'da reklam şirketi sahibi.
A.T.G
28 yaşında, küçük bir kasabaya yerleşti. Yalnız kalamıyor. Her yıl
birkaç kez intihara teşebbüs ettiği için yanında sürekli birileri var.
O.Y
29 yaşında. Olaydan kısa süre sonra büyüdüğü ülkeye, Almanya'ya geri
döndü.
Ş.Ş
29 yaşında. Tunç Erden Yakar'ın yardımıyla Hollanda'ya yerleşti.
N.K
33 yaşında. Kızıyla birlikte, geçmişini kimsenin bilmediği küçük bir
kasabada, incik boncuk satarak hayatını kazanıyor. Kızının varlığı
sayesinde hayatta kalma gücü buluyor.