usta yönetmen paul thomas anderson'ın 1999 yılında çektiği göz nuru. neye dayanarak böyle dedim. çünkü kendisi bu film için şöyle demiş;
- içimde öyle bir his var ki ; ilerleyen yıllarda belki çok iyi, belki çöp filmler çekeceğim, ama öyle ya da böyle 'magnolia' benim çekip çekebileceğim en iyi film olacak.
burda "belki çöp filmler çekeceğim" ifadesinin bir paul thomas anderson hayranı olarak kesinlikle mümkün olmadığına inanıyorum. büyük tevazu göstermiş.
filme gelince; konusu en kısa tabiriyle "birbiriyle bağlantılı hayatların hikayesi" olarak söylendiğinde akıllara direkt alejandro gonzalez inarritu filmlerini getirse de, alayını üst üste koyup öpecek teknik kaliteye ve ustalığa sahiptir. gerçi inarritu filmlerinin hepsini üst üste koyma zahmetine katlanmaya gerek yok. birini al, kaç filmi varsa o sayıyla çarp. adam aynı filmi çekip duruyor yıllardır. neyse konumuz o değil.
paul thomas anderson'ın bu filminin en büyük ilham kaynağı muhtemelen, en sevdiği yönetmen olan robert altman'ın benzer stile sahip nashville ve short cuts filmleri. nashville'i en sevdiği filmler arasında sayması da bu ihtimali güçlendiriyor.
filmde farklı mekanlar ve olaylar paralel kurgu yöntemiyle birbirine ustalıkla bağlanmış. bu da uzun süresine rağmen müthiş bir akıcılık katmış filme. tabi gelenekselin bu kadar dışına çıkıldığında sevenle sevmeyen arasındaki mesafe uçuruma dönüşüyor. ama tarz sahibi yönetmen olmak da buradan geçiyor. sen çizgini çekersin seven çok sever sevmeyen nefret eder.
en büyük talihsizliklerinden biri 1999 yılı gibi hollywood'un kurtlar sofrası olduğu bir sene çıkması olmuş. fight club, the green mile, american beauty, the matrix, the sixth sense gibi filmlerin olduğu bir ortamda 3 dalda adaylık kazanması bile başarıdan sayılmalı.