19 aralık'ı 20'ye bağlayan gecedeydik gördüğümde seni(zaten ne geldiyse başıma aralıkta geldi.) karanlık bir oda. yerde iki tane döşek vardı, bazası olmayan. çarşaflar döşeğin altına sokulmadan, öylece bırakılmıştı. ortada bir kitaplık. her yer dağınık işte, klasik öğrenci odası.
'bu odada kalan arkadaşlardan birinin annesi öldü geçen ay' dediler, 'o zaten uğramıyor, gelse bile sabaha doğru gelir. diğeri de ankara'da.' oda bana kalmıştı yani, orada yatacaktım. kafa dağıtmak için gelmiştik o eve sözde, kuzenimle. bir kaç haftadır terk edilmiştim. üzülüyordum. taa ki seni dinleyene kadar...
herkes içti o gece, ben de içmiştim ama fazlasını kabul etmiyor midem. kuzenimin arkadaşı bayan y. ve sevgilisi de oradaydı. onların ikisi ayrı bir odada kaldılar. kuzenimle sevgilisi de diğer odada. sen gelmeden şakalaşmıştık hatta, herkes çift ben tek. 2 yıldan sonra da zor geliyor insana ha... yalnız kaldığımı düşünmüştüm, taa ki senin yalnızlığını görene kadar...
gece 3 falandı sanırım. herkes yavaş yavaş dağılıyordu. ben de geçtim odaya. mp3'ü açtım. gözüme kitaplıktaki kitaplar takıldı. ama hiç uzanıp inceleyesim yoktu. zaten bitkindim. terk edildiğim eski sevgilimi düşünüyordum. ona ne kızıyordum, ne de kırgındım. öyle ansızın ve mantıksız bir gidişti ki, normalde nefret etmem gerekirdi belki ama bu tutarsızlık nefret etmemi bile engelliyordu. bir anda değişmişti zaten. iki yıl içinde söylediği onca sözü, bir anda geri yutmuştu. daha büyümemişti belki de ha? belki onun da acı çekmesi gerekir büyümesi için... vicdan azabı çekiyormuş, öyle dedi. sanki acınacak bir yanım kalmış gibi benim. hep bir şekilde kalkmayı öğrendim. bunu gözden kaçırmış heralde. neyse biteni çok kurcalamamak gerekir. umarım hayatından memnundur diyip geçelim.
işte ben böyle kendi kendime düşünürken uyuyakalmışım. en son saat 4'ü görmüştüm.
kapının sesini duydum.(kulaklık kaymış olmalı kulağımdan, yatağın içinde bir yerde ama o an kıpırdamamam gerekti sanki. yorganın altında bir yerden cızırtılı bir ses geliyordu. kıpırdamadım.) kendi evimden başka bir yerde uyuduğum zaman, tık sesine uyanırım ben. gözlerimi açtım. yorganın üstünden kapıya doğru baktım. saçın başın dağınık, üstünde lacivert deniz gezmiş montu vardı. arkanı dönüp çıkardın. kapıya astın. tekrar arkanı dönmeden, gözlerimi kapayıp yastığa gömülmüştüm ben. yatağına oturduğunu duyabiliyordum. uyumadığımı anlamış olmalıydın ki 'benden sana zarar gelmez' dedin. 'yorganı rahat bırak.' gözlerimi açıp sana baktım. göz göze geldik o an. kızarmıştı gözlerin. şişmişti. uykusuz muydun acaba? çok mu içmiştin?.. bir iki saniyede geçti bunlar aklımdan. 'kaybedeceğim bir şey olmaz' dedim. gülümsedin... 'kimsin sen' diye sordun. anlattım, böyle böyle. ismimi söylemem gerekirdi en başta. ama o kısmı atlamışım.
-ismin?
-ismimi sevmiyorum. çok ideolojik.
nasıl çıktı bu söz ağzımdan bilmiyorum. halbuki ismimi seviyorum. öyle garip bi kafaydı. çok kitap okumaktan belki, hayatı kitap gibi yaşamaya başladım. belki derin düşünmekten. belki de ben yeni bir insan tanımayı istememekten. ama sen tanıtmıştın kendini. ismini saklayacağımı hiç tahmin etmemiştim o an.
görüntün o kadar net, gözümün önünde. üstünde füme rengi kazak, altında siyah pantolon. yatağa oturmuştun. yüzün bana dönüktü, sen yere bakıyordun. oda lambası açıktı. ben karanlıktan korkuyorum diye, uyumadan önce açmıştım.
'memnun oldum' diyip demediğimi hatırlamıyorum. kapattım gözlerimi. aldırmamaya çalışıyordum. seni tanımak istemiyordum, çünkü çok yorgundum. biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı. yalnız kalmalıydım. sanki seninle konuşursak aramızda bir şeyler olacakmış gibi hissettim. garipti işte. belki de aralıktandır. iki kere terk edildim. ikisi de aralıktı. korkuyordum aralıktan dedim ya, sanki benimle bi' alıp veremediği varmış gibi. belki 1 ocak'ta tanışsak daha farklı olurdu. ama aralık işte, sakat. anladın mı?
o an aklıma terk edildiğim sevgilim geldi, gözlerimi açtım. hala öyle duruyordun. ama duvara bakıyordun bu sefer.
-uyuyacak mısın?
-uyuyamam ki.
-neden?
-özlüyorum.
-kimi?..
tam o anda dank etmişti. 'bu odada kalan arkadaşlardan birinin annesi öldü geçen ay...' bi anda söylediğimi geri yutmak istedim. dertleşmek için uygun bir insan değildim. durduk yere seni acıya boğmaktan başka bir işe yaramazdı sorduğum soru. ama geç kalmıştım.
-annemi...
doluydu gözlerin. 'başın sağ olsun' diyecek kadar basitleştiremezdim bunu. sanki ağzımdan ne çıksa, ağlayacaktın.
bana baktın o an, yine göz göze geldik. içim çekildi... ağlamaya başladın. o kadar çaresizdin ki, nefret ettim bundan. çoğu kez insanların yarasını sarabilmiştim. ama bunu ben yapamazdım. çok ağırdı bu yük bana. seni iyileştiremezdim. öylece kaldım, ne yapacağımı bilemeden...
ama sanırım, ten temasından başka ikna edici bir şey yoktu. bir insana dokunmaktan başka samimi bir şey yoktu o an. kaldırdım yorganı. yanına oturdum. n'apmaya çalıştığımı anlamamıştın o an. ve gözyaşların kesilmişti, burnunu çekip bana baktın. omuzlarımı silktim, 'başka yapacak bir şeyim yok' dermiş gibi. sarıldım...
mp3'ü hala kapamamıştım. yorganı kaldırınca ses daha da netleşti. o sessizlik içinde çalan şarkının ne olduğunu anlayabiliyordum; the black heart procession-a cry for of love...
sen de doladın kollarını belime. öylece kaldık bir süre, ne kadar bilmiyorum. kafanı omzuma gömmüştün. ağlaman durmuştu. ne kadar gariptin...
sonra bıraktık birbirimizi. insan hiç tanımadığı bir insanla her şeyini daha rahat konuşur. ondan heralde, anlatmaya başladın.
'2 aydır görmüyordum. istanbul'da oturuyor halbuki. bir kız sevdim, terketti beni diye her şeye küsmüştüm. annem çok soru soruyordu ve çok üstüme geliyordu. sırf bu yüzden yanına bile gitmek istemiyordum. annemle babam ayrıydı zaten. tek kardeşim. annem de tek kardeşti. arkasında ağlayacak kimsesi yoktu yani benden başka. anneanemle dedem öleli yıllar oluyor. o da kendini çalışmaya vermişti. bir şekilde oyalıyordu kafasını. bir ben bir de arkadaşları vardı. trafik kazası...'
benim bir şeyler söylememi beklemeden anlatıyordun. bense bir şeyler konuşup, seni iyileştirmek istiyordum ama yapamıyordum. ağzımı açıp bir şeyler söylemek için ne kadar çabalasam da çıkmıyordu işe yarar sözcükler.
sonra devam ettin.
'aslında yalnızlığıma üzülmüyorum. sadece kendi yalnızlığımda boğulurken onun yalnızlığını nasıl bu kadar görmezden geldiğime kızıyorum. ben yalnız kalmayı seviyordum, ama o sevmiyordu. sürekli neden bu kadar bencil olduğumu sorgulayıp kendimden nefret ediyorum. vicdanım daralıyor. her an annemden özür diliyorum. anneler affeder, annem de beni affetti biliyorum. ama ben nasıl kendimi affedeceğim?' annem geldi aklıma. sanırım ben de ne yapsam, annem affeder beni.
'bence annen henüz seni affetmedi. sen onun şefkatine sığınıp kendini affedip hayatını devam ettirdiğin zaman affedecek.' sonunda konuşabilmiştim. işe yarar mıydı ağzımdan çıkanlar bilmiyorum. ama dudağının kıyısındaki o kıvrılmayı görünce bi an rahatladım.
- haklısın
- annenin de kendi anne babasına karşı yaptığı hataları vardı illa ki. ama onlar olmadan bir şekilde yaşamını sürdürmüş. şu an acın çok taze , kimse sana üzülme diyemez. ama bir süre sonra sen de tıpkı annen gibi devam etmelisin hayatına.
söylediklerimi kafanı sallayıp onaylıyordun. durakladım. sonra göz göze geldik tekrar... acilen bir şeyler söylemeliydim.
- şimdi uyuyarak başlayabilirsin mesela. uykusuz kalıp kendimize işkence çektirmemizden, hiçbirimizin annesi hoşlanmaz sanırım.
gülümsedin yine. bu sefer daha belirgin... tam ayağa kalkıyordum. kolumu hafifçe tuttun. şaşırdım. baktım yüzüne,
- birlikte uyusak? hiç değilse bu gece yalnız olduğumu hissetmeyeyim. yanımda biri varken daha rahat uyurum belki.
bir şey demedim. gözlerin çok çaresizdi. o kadar yalnızdın ki, buna dayanamadım. 'olur' anlamında kafamı salladım. sonra döşekleri birleştirdin. sen uzandın, oturdum ben de yatağa. sırtını dönmüştün bana. bu biraz içimi rahatlatmıştı sanki. mp3'ü kapattım. yorganın altına girdim ben de. yatak hala kaybetmemişti ısısını. arkamı döndüm. gözlerimi kapattım. bir kıpırdama oldu o an,
- artık yalnız kalmayı sevmiyorum ve yalnız kalmaktan korkuyorum sanırım.
(umarım benim varlığım sana kendini yalnız hissettiriyordur diye düşündüm, bu söz umarım bir ihtiyaç çağrısı değildir.)
- insanoğlu en zavallı varlık. çünkü duygularımız var. duygularımız olduğu sürece de kendimizi hep yalnız hissedeceğiz.
- sen de yalnız mısın?
orada sana çok iyi bir ailem var diyemezdim. iki tane kardeşim var diyemezdim. aile lafını açamazdım. bir sürü kuzenim var diyemezdim. bu acımasızlık olurdu.
- yalnızım. erkek arkadaşım falan da yok, iki hafta filan oluyor terk edildim. bu ikinci. bir daha sevmeyi de düşünmüyorum. bir yerde okumuştum 'yalnız olamamak gibi büyük bir talihsizlik..' yazıyordu. ben de yalnız kalmayı seviyorum. ben de yalnızım yani. bunu kendine has bir şeymiş gibi düşünme. hepimiz öyleyiz. bu belki sana kendini daha iyi hissettirir.
aynı anda hem kendimle ilgili şeylerden bahsetmiştim hem aramıza bir duvar örmüştüm hem de yine sana kendini iyi hissettirmeni sağlayacak şeyler söylüyordum. arkamız dönük konuşuyorduk. sırt sırta. sonra döndün, sarıldın arkamdan. şaşırmadım. sanki en başından beri bunu yapacağını sezmiştim. sokuldun iyice. kendini yalnız hissetmediğini anlayabiliyordum. sırf bu yüzden vicdan azabıyla doldu içim. yanında kalamazdım. yanında duramazdım. zaten sen de sormadın. bir daha gelir misin, demedin. belki de sabaha saklamıştın bunu. bilmiyorum. hava yavaş yavaş ağarmaya başlamıştı. kar yağıyordu. yılın ilk karı. çok geçmeden uyuyakaldın. cep telefonumdan saate baktım, 6.35'ti.
7 olmasını bekledim ve kalktım yanından. kuzenimi uyandırıp acilen olanları anlattım kısaca. gitmem gerektiğini söyledim.
kaçıyordum. hiç hazır değildim ve hiç zamanı değildi. ama ismini saklayacaktım. böylece seni hep bu şekilde hatırlayacaktım. belki çok güzel şeyler yaşardık, biliyordum derin yaşardık. işte sırf bu yüzden kaçtım. ayrılık olursa bir daha, bu sefer kaldıramazdık.
sadece bir gecede tanıdım seni. bir gecede gördüm içini. halbuki çok az konuşmuştuk. ama o kadar çok susmuştuk ki..
şimdi hiç olmamış gibi, her şey hayalmiş gibi. ama varlığın içimi rahatlatıyor.
hep iyi olmanı dileyerek yaşayacağım.
- hep iyi ol...