Türk sinemasının medar-ı iftiharı metin erksan hocanın 1968 yılında çektiği filmdir.
Daha önceden film hakkında yazmış olduğum bir yazıyı, bazı eklemeler ve kesintilerle tekrardan burada da paylaşmakta sakınca görmüyorum. Yazının bazı bölümlerinde spoiler vereceğim, filmin önem arz eden kısımlarını, belki daha sonra filmi izlemek isteyecek olan arkadaşlar bilmek istemez, o kısımları atlayarak okurlarsa daha iyi olur.
Evet, başlayalım.
Bazı filmlerin, izleyen için apayrı yerleri vardır. Kuyu da böyle bir film benim için. Filmin bendeki hikâyesi Rahmetli Ahmet Uluçaya kadar dayanır. Beyoğlu Aksanatta Kısadan Uzuna isimli bir festival düzenlenmiş, Uluçay da oraya konuşmacı olarak katılmıştı. Rahmetliyi iyi tanıyanlar, nasıl bir sinema aşığı olduğunu iyi bilirler: Kamyon şoförlüğü yaparken, evine geldiğinde uykusundan vazgeçip, küçük kamerasıyla kısa filmler çekebilecek kadar büyük bir aşktan bahsediyoruz hem de. Bu yüzden, genç sinemacılar ya da sinemaya gönül verenlerin hafızalarında her zaman bir kahraman olarak yer almıştır Ahmet Uluçay.
Lafı fazla uzatmadan, Kuyu filmiyle olan bağlantısına geçelim. Konuşmasında, onu yorgun düşüren hastalığına inat, hala içindeki sinema sevgisiyle geçmişte onu sinemaya bu denli bağlayan filmlerden bahsetmeye başlamıştı. Ukala bazı sinema öğrencileri, onu Felliniden uzak kaldığı için eleştire dursun, Uluçay, sinema yapma isteğini tek bir filme bağlamıştı: Metin Erksanın Kuyu filmine.
Senelerim bu filmi aramakla geçti diyebilirim. Günün birinde umudumu yitirmiş, Antalyada avarelik yaparken Tanrı, Kuyu filmini karşıma çıkarttı.
Şimdi bu film hakkında, birkaç cümle söyleyebilirsem, Rahmetli Uluçaya borcumu ödemiş hissedeceğim.
Kuyu, Metin Erksanın kendini ispat ettikten sonra çektiği bir film. Keza filmografisinde, Yılanların Öcü, Susuz Yaz ve Sevmek Zamanı gibi filmleri geride bırakmış, ustalığını ispat etmiş bir döneminde çekmiş bu filmi.
Konusunu gerçek bir hikâyeden alan Kuyu, bir Anadolu Kadınları anlatısı (ağıtı) sayılabilir. Köyde bir eşkıya tarafından dağa kaçırıp, tecavüze uğrayan, genç bir Anadolu kadınının hikâyesidir kısaca Kuyu.
Kötü adamımız Hayati Hamzaoğludur ve gerçekten rolünün hakkını verir. Aslında Hamzaoğlu, Anadoludaki baskın erkek figürünün kısaca bir yansımasıdır filmde. Genç kızı sever ama güzellikle istediği olmayınca zorla elde etmeyi tercih eder. Filmdeki diğer erkek figürleri, eşkıya değildir belki ama genç kıza (kadınlara) bakışları, davranışları aynıdır.
Filmin ana fikri bu baskın erkek dünyasına bir eleştiri olduğu kadar, islam dininde kadının yeri ve bunun algılanışıdır. Keza filmin anlatı dili, açılış sahnesiyle, derdinin ne olduğunu bizlere gösterir. Kurandan bir Ayetle: Kadınlara iyi Davranın der film. Algıda ise bambaşka bir yerdedir kadın. Özellikle eşkıyanın genç kıza tecavüz ettikten sonra ona Kadın kısmı erkeğin aşık kemiğinden yaratılmıştır, Cenab-ı Mevlam neden ilk önce erkeği yaratmış da kadını, erkeğin küçücük bir kemiğinden yaratmıştır? Erkeğin sözünden çıkmasın diye böyle yapmıştır ( ) diyerek, küçük bir bilgi vermesinden sonra, belinden ipe bağlayarak gittiği yere götürmesi, algının nerede olduğunun büyük bir göstergesidir.
Kadının bir meta olarak algılanışı, filmdeki tüm erkek figürlere ait bir düşüncedir. Genç kızın namusunu temizlemek (!) için yaşlıca bir adamla evlendirilmesinin ardından, kızın ortadan kayboluşunu: itin kokladığı et yenmezmiş! diyerek yorumlayan ağa, kadına ne gözle baktığını bizlere göstermiş olur.
Özellikle filmin final sahnesi, estetiği ve ışığın, kameranın kullanışı ile Türk sinemasında tektir denilebilir. Genç kızın kuyuya su almak için inen Hayati Hamazoğlunu taş atarak öldürmesi, kuyu içindeki çekimler ve genç kızın kuyunun yanındaki intihar sahnesi, Metin Erksanın ne kadar büyük bir sinema estetiğine sahip olduğunu anlamamıza yeter de artar bile.
Kuyu filminde, minimal bir kamera anlayışını benimseyen ve anlatının heyecanından da bir şey kaybetmesine izin vermeyen rejisör, gerçek bir şaheser ortaya koymuştur. Özellikle bu temponun ve heyecanının düşmemesinde, filmdeki müzik kullanımının da yeri vardır. Müzikler büyük bir uyumla, sahnelere işlenmiş; notaların sahibi de Orhan Gencebay olunca, tek bir kusura rastlanmaz.
(Saygı Duruşu: Filmi keşfetmemde önemli bir yere sahip olan Ahmet Uluçay, Metin Erksan, Hayati Hamzaoğlu, Orhan Gencebay)
Bu vesile ile bir kez daha sevgili metin erksan'ı ve sevgili üstadım ahmet uluçay'ı rahmetle anıyorum.