muhiplerinin ve müdafilerinin kendisini müdafaa tarzını görse herhalde çok utanırdı. edep ve terbiyeden nasibini alamamış bu bibaht müdafilerinin mesela bana dedikleri şu:
yılan, sinsi, beyinsiz, koyun, vs...
peki böylesi "güzelleme"leri haketmek için ne yaptık biz?
ahmet necdet sezer'i sevemedik. isterdik ama olmadı işte. sevemedik, sevmiyoruz. zorunda mıyız, mecbur muyuz?
ahmet necdet sezer'e hakkımızı helal etmedik? mecbur muyuz?
hukukçu olduğu halde hukuk dışı argümanlar kullandığını, bunun adının en hafif tabirle keyfilik ve hukuksuzluk olduğunu ifade ettik. insanları hukuka uymayan bir tutumla kendi canı istediği için en temel haklarından mahrum bıraktığını bunun da adının zulüm olduğunu söyledik.
tutarlı hareket etmediğini, kendisiyle çeliştiğini örnekleriyle ispat ettik. cevap verin dedik. cevap geldi: beyinsiz!
ikazlarımıza rağmen düzelirler, üsluplarını bir otokontrole tabi tutarlar, temize çekerler ve belki -zor ama- özür ve helallik dilerler diyerek cevap bekledik, cevap verdik, nasihat ettik, olmadı. üstüne üstlük edepsizliği farkedip haya etmek, utanmak şöyle dursun edepsizliği bir meziyet ve nişane gibi cilalamakta ve parlatmaktalar. bununla iftihar etmekteler. hani birisine utanması için toplum içinde "sen hırsızsın" dersiniz de o adam da pişkinliğe vurur işi: "evet hırsızım ne var?"
böylesi bir durum işte. yüzleri de kızarmıyor. böyle bir yerde insafın namı olabilir mi?
böylesi insafsızlara da hakkımı helal etmiyorum. ben onların hakkına girdiysem, bunu ispatlayabilecek durumdalarsa onlar da etmesinler.
usul esasa mukaddem demiş eskiler. eski(meyen) kelimeleri söktüremeyen gençlere tercüme edelim: usul esastan önce gelir demektir. konuşmanın, yazışmanın usulünü adabını bilmeyen bu insanlarla konuşacak, yazışacak bir şeyim yok benim. ciddiye alınmayı, kaale alınmayı, haketmiyorlar. usule riayet etmeyenin esas ile ülfete hakkı yoktur.
ben olsam şahsen beyinsiz dediğim bir insanı muhatap almazdım. zira alırsam asıl beyinsiz ben olurdum. ama bunlar hem "beyinsiz" diyorlar size hem de kaale alıp cevap veriyorlar.
bu yazdıklarım kimseye cevap değil. cevap diyecek olanlara peşin söyleyeyim: yazı boyunca esasa girmediğimi, avenesine "nasıl koydum ama lafı, cevap veremedi sustu kaldı, ehehehe" diye hava basanlara, takatim yetmediği için değil edepleri yetmediği için cevap vermediğimi hatırlatmak isterim. bu bir cevap değil, usule daha doğrusu usulsüzlüğe itiraz beyanıdır.
tam bu noktada burada diyojen'e ait o hikayeyi hatırlatmakta beis görmüyorum:
diyojen elinde eksik etmediği feneri olduğu halde ip köprüden karşıya geçerken,
karşıdan devrin en zengin, genç, kibirli yöneticilerinden hsuntias gelmektedir.
hsuntias "yol ver de, geçeyim!" deyince diyojen mutadı üzre "neden?" diye sorar.
hsuntias, "ben serserilere yol vermem!" deyince bu kez, diyojen lazım geleni ekleştirir:
"ben veririm!"
"beyinli"ye hisse: onlar "beyinsiz"leri muhatap alır cevap verirler. ben vermem!