80'ler öncesine bir şey diyemeyeceğim ama son otuz yılın hesabını Turgut Özal'a kesebiliriz.
Benim memurum işini bilir, köşeyi dönmek, yasaları bir kez delmekten bir şey çıkmaz, hayali ihracatı teşvik, kendi yandaşlarını coşturma, aile fertlerini coşturma, büyüyoruz diye enflasyonu azdırma (ki bunun acısını beş on yılda bir patlayan ekonomik krizlerle yaşadık), bir koyup üç alacağız, biraz da küçük Turgut'la oynasınlar...
Daha sayalım mı? Politikanın, politikacının, memurun, devlet görevlisinin en azından dürüst, işini yapmaya çalışan, saygın profilini yerle bir etti bu adam. Böyle çalışanları, halka, "salak, beyinsiz, dürüstlük sana ne kazandırdı" imajlarıyla yansıttı. Rüşvet, en küçük daireden en tepesine kadar genelgeçer kabul gören bir kavram halini aldı.
Turgut Özal'ın babacan, tonton, halktan biri görünüşlü tipi, bu kaz halkımızın gözünü büyüledi. Siyasetin sırrını o zaman çözdü Türkiye: Televizyonlara çık, şirin şirin kalem salla, benim vatandaşım nutukları at, alttan alta da siyasi erk arenasının ve devletin, tabi haliyle, ülkenin ağzına sıç. Nasıl olsa "halktan biri, benim gibi biri, elit değil".