din olgusunun barındırdığı bir kısım çelişkilerin ve zihne aşıladığı belirsizlik kaynaklı korkunun bir neticesi vardır. o netice ya insanı dine bağlayıp kendisinden yüksek olan otoriteye boyun eğdirir ya da sahip olduğu aklın yardımı ile çelişkilerin, korkuya geliştirdiği savunma mekanizmalarının yardımı ile de belirsizliğin üstüne gider. tabi sonuç her zaman soruları çoğaltır.
iman olayının muhteviyatı koşulsuz ve bütüncül kabule dayanır. islamda da 6 tane şart vardır. bu dine tabii olmak altısını birden kabulü gerektirir.
ve kişinin normali kendisidir diyerek kendi sebeplerimi sıralamaya çalışacağım. zira bursa çocuğuyum her yerde sıralarım.
islama göre akıl insana allahı bulmak için verilmiştir. ama kuran ve hadisin çoğu yerinde insan aklının allahı kavramaya yetmeyeceği geçmekte. şimdi belkide allah kavrayamasak bile inanıp inanmayacağımızı görmek istiyor ve ona göre not veriyordur bize. fakat akıl nedensel çalışır. tüm algıladığı şeyleri algılayabileceği sebepler zeminine oturtur. kavrayamadığı ona mantıksız gelir. yani madem bize akıl verilmiş neden bunun çalışma mekanizması istenene ters? 'o doğrultuda olsa zaten bu dünya sınavından herkes tam not almazmı a be dingil?' seslerini duyar gibiyim. ben de sorarım o zaman neden mucizeler olmuş diye. ay ikiye ayrılmış, koskoca deniz yarılmış. kuşlar filleri yenmiş. şimdi bunları gören sıradan bir insan inanır bunu yapanın dediğine. yani bu allah tarafından zamanında verilmiş insanlara. fakat bu mucizelerden yoksun olan biz modern çağın insanları arafta kaldık. mucize konusu apayrı zaten onu geçelim şimdilik.
bir diğer sebep te kanımızın deli akmasından dolayı biz gençleri daha çok kurcalıyor. allah o kadar büyük ki bizim ibadetlerimizin ona hiç bir faydası yok. sadece kendimizi kanıtlıyoruz biz. ve ortada bir isyan var. şeytanın allaha isyanı. cennetten atılıyor ve 'kullarının aklını çeleceğim' diyor. şimdi başta dediğim gibi normali kendimiz alarak yorumlarız çevreyi. allahın yanında bir nokta bile ihtiva etmiyoruz. ama şeytan onun yanında lanetlenmiş olması ve başta hz. ademe secde etmemesi hasebiyle bizden de küçük. işte bu noktada ben kendimi masadaki bahis pulu olarak görüyorum. ve önemsiz olmayı kim ister ki?
kader var bir de. herkesin bu konuda farklı yorumu olsa da bana en yakını geçmiş kaderdir gelecek iradedir sözü. ama yine de başı belli sonu belli bu yolda ben neyim dediğim oluyor.
bu soru ve sebepler böyle uzayıp gider ve bir müddet soğutur insanı. fakat eğer bize böyle çalışan bir akıl verilmişse bu soğuma süreci de mutlaka hesap edilmiştir. ve dindar arkadaşlar için söylüyorum* bence düşünmek en büyük ibadettir. ve bulacaksanız da düşünerek bulun ki daha ihlaslı olsun.