yer; ankara tren garı, sabah saatlerinde garda 70-80 yaşlarında bir kadın; oğlum diyor, üç saattir bekliyorum torunum gelecekti.
gelmedi.
yaşam derin izler bırakmış teyzenin suratında, rahat zamanları pek olmamış belli. teyzenin elleri titriyor. tren garının içerisinde yan yana bankların birinde oturuyoruz.
oğlum senden büyükçe olacak torunum nerede kaldı bilmiyorum. yol bilmem, telefon bilmem diyor. yanında çantası teyzemin gözleri dolu dolu. teyze diyorum nereden geldin? ceyhan'dan gelmiş. merak etme teyze belki saati karıştırmıştır diyorum kendimi inandıramadan.
trenimin hareket saati geliyor, sonradan çok boş ve yapmacık gelen bir teyzecim yapabileceğim bir şey var mı sorusuna allah yolunu açık etsin yavrum sağolasın cevabını aldıktan sonra teyzeyi orada bırakarak trene gidiyorum.
trendeyken içimde tarifsiz bir bıkkınlık bir bunaltı. inip koşasım var, koşamayıp dizlerimin üstüne çökesim.
acaba geldi mi teyzenin beklediği, acaba var mıydı öyle birisi?
bir yanda dramatize ettiğim kendi hayatım, sözde acılar içerisinde yalnız ömrüm, diğer yanda gardaki teyzenin titreyen elleri.
hayat adil değil gerçekten değil. insanlar, bencillikten ayrı değil. olsaydı eğer o teyze garda ne olursa olsun saatlerce oturmazdı.
beklediği torun elbet bir şekilde onu karşılardı.