dünyadan türlü türlü enstrüman var. kimi yaylı, kimi üflemeli, kimi vurmalı. hepsi kendine göre bir karaktere ve geçmişe sahipler. az çok bir tarz yaratmışlar. ne yazık ki bir istisnası var: kaval.
anadolu halkı -türk demiyorum.- müzikten nasipsiz bir toplum, bunu kabul etmeye mecburuz. kaval da bu beceriksiz ve müziksiz halkın eğlencesi olmuş. eğlencesi olmuş diyorum çünkü "enstrüman" ve "kaval" sözcüklerini tek cümlede kullanmaya dahi utanırım.
ne kadar basit ve alelade. bir ağaçtan koparılan sopaya açılan deliklerle üretilmiş, ne hesap var ne kitap; pespaye.
kavalın aleladeliği onun dinleyici kitlesinden anlaşılır. hiç kimse "haydi kaval konçertosu dinleyeyim." demez, "kaval konseri varmış, gidelim." cümlesini duyamazsınız. kaval sesini seven tek canlı, koyunlardır.
biz koyun değiliz, ilkel bir enstrüman olarak müzik tarihinde yerini almış olan kavala da artık muhtaç değiliz.
yapılması gereken ilkokullarda blokflüt eğitimine -ki blokflüt kavalın fabrikasyonudur.- son vermek ve öğrencilere klasik batı müziğini sevdirerek, kulak kirleten iptidai seslerden muhafaza etmektir.
bir düşünün. kaval müzikte yaya kalmamızın önemli bir sebebidir.