ne kadar çok erkek egemen toplumu olduğumuzun naciz göstergelerinden birisidir. ömrü hayatımda hiçbir zaman bu konuyu tartışanların içinde erkeğin olmadığı görmedim. biz erkekler olarak kadınlar ne giyinip ne giyinmeceğine neden bu kadar bulaşıyoruz? bu kadar bulaşmamızı gerektiren ana sebep nedir? bir insanın inancı gereği bir kıyafeti giymesi normal gelirken ve bunun özgürlüğünü savunurken, savunulan kişi neden kendisini savunanların aidiyetlerinin yaşamasına destek olmuyor? birbirimizin özgürlüğünü gönülden mi destekleyeceğiz yoksa benim özgürlüğüm nereye kadar ben sadece kendi özgürlüğümü mü savunacağım. insan olmanın gereklerinden birisi samimi olmak ise neden beni savunanın özgürlüğünü savunma erdemine sahip olamıyorum?. sorunlarımızın büyük bir çoğunluğunun çözüm noktası samimiyet odaklı bakış açısıdır. hiç kimse doğmadan önce ne mezhebini ne dinini ne ırkını veya ne de bir aidiyetini belirlemesi mümkün değil. doğuyoruz artık adım atıyoruz dünyaya bir ırkta bir inançta bir taraftan başlıyoruz adımlarımıza. ama ben doğarken bir yunan, alman, zenci veya keşfedilmemiş bir kabilenin bireyi olabilirdim. benim yapmam gereken salt bu şans eseri aldığım değerleri bir başkasının üstünde tutarak mı savunmalıyım yoksa at gözlüklerimi çıkarıp dünyayı tüm varlığı ile mi sevmeliyim?. esas var olan insanın içerisinde bulunan iktidar hırsıdır. iktidar hırsı, en iyisiyim davranışı habil ile kabil'in arasına girip dünyasını tarumar etmedi mi?. her neyse konumuza geri dönecek olursak özetle; her türlü konuda iktidar sahibi olduğumuzu iddia ettiğimiz biz erkeklerin bu konu üzerinde en çok konuşma hakkına sahip olduğumuzu düşündüğümüz sürece kadının nasıl giymesi konusu hakkında son sözü bir erkekler söyleyeceğiz. bu da acı bir gerçeğimiz.