bir zamanlar paylaşmaktı sıcaklığı, ısınmak...
soğuk kış aylarında, bir oda da birlikte bölüşmek huzuru, mutluluğu, kederi ve sevinci.
soba... muhteşem ders aleti... hemen herkes hatırlar diye tahmin ediyorum sobayı...
hani şu soğuk zamanlar yaklaşırken evimizin bir odasına kurulan, kendisi gelmeden önce kalacağı oda düzenin ayarlandığı.
akşam olup ışıklar söndüğü zaman tavana yansıttığı ışık oyunlarına gözlerimizin takılı kalıp uykuya daldığımız,geometrik şekillere sahip, bir görünüşle isimlendirilen...
üzerinde her dem içi su dolu güğümlerin bulunduğu, üzerinde çay demlenen ve o çay tadının ev ortamında asla başka bir ev aletiyle yakalanamadığı bir nesne.
yemek saatlerinde hazır bulunan menünün üzerine bırakılarak oradan servis edildiği,üzerinde yapılan kestane keyfinin artık yakalanamadığı soba...
hani bilirsiniz işte...çocukken bir çoğumuzun ısınmak için yanına yaklaşırken kendimizi yaktığımız,
elimizde pil veya benzeri bir şey varken içine atıp atmamak arasında kalıp bir anda büyüklerden gelen bir uyarı ile korkularımızdan sıyrılıp yapmak istediğimiz şeyden vazgeçtiğimiz,
ellerimizi yıkadıktan sonra havlu kullanmak yerine ellerimizde kalan su damlalarını üzerine damlatıp kızgın demir üzerine düşen su damlalarının hareketlerini takip ettiğimiz,
ıslanan ayakkabılarımızın akşamları, dibine konularak kurutulduğu,bacaya giden borularından uzanan çubuklara yeni yıkanmış veya ıslak olup da kuruması istenilen elbiselerin asıldığı,
kovalı veya tuğlalı olmak üzere sınıflandırılan, kovalı olanların, yedek kovalarının önceden hazır edilip evin girişinde bekletildiği, tuğlalı olanlarının ise yanında hazır kıta bir kova kömürün beklediği,
tutuşturmak isterken elinizin yakmanın bir gün mutlaka gerçekleşeceğinin bilindiği,
yakarken çoğunlukla evin içini bir duman kaplaması gerçekleşen ve ısınmak için beklerken tüm pencerelerin açılması sonucu soğuğun tam olarak hissedildiği,
bazen öfkelenerek kızgın bir edasıyla "pofff"lamasına şahit olunan ve havasız kaldığı için böyle yaptığı çocuklara izah edilen...
bir zamanlar sıcaklığı paylaşmaktı, ısınmak...
genellikle evin tek odasına kurulan sobalar sadece içindeki kızgınlıkla ısıtıcı görevi anlamı taşımaz soba.
hane halkları arasında paylaşımın büyük ölçüde artma vesilesidir aynı zamanda.hane halkı yaşadıkları iklimin şartlarına bağlı olarak kış aylarını her zamankinden daha fazla bir arada yaşamak durumunda kalırlar.
tüm sorunlar ve çözümler birlikte konuşulur ve en küçük bireyin dahi payı olur her duyguda.
tartışmalarda, gülüşlerde tam bir paylaşımla yaşanır.
çocuk sorumluluğunu daha bir iyi kavrar bu dönemlerde hayata karşı, yaşamak denilen şeyin ne olduğunu.
evin derteleri çünkü artık bu oda da konşulmaya başlanır...
farkında olmadan büyükler ders anlatırken, çocuklar birer hayat öğrencisi olurlar.kimse kaçamaz dersten...
hata yapan mahcup olma duygusunu yaşamak zorundadır. kaçıp kurtulma imkanı yoktur. ha tabii ezilmesi de zaten söz konusu olmaz! çünkü anne ve babaya karşı mahcup olmayı öğrenmek hayata duruşu etkileyecektir.
bireysel yaşam minimize edilirken, bencillik kavramı ortadan ister istemez kalkar ve bu bireyin yaşamına direk etki eder.
belki bu yüzdendir hala anadolu köylerine kapitalizm denilen melûn kavramın tam anlamıyla yerleşememe sebebi.
değer yargılarındaki bozulma yine en az miktarda yaşanır, büyüklerle etkileşimin çok olması sebebiyle kültürel çürüme en düşük seviyededir.
birey daha bir sağlam temellere oturtur aile kavramını...
velhasılı... sıcaklığı paylaşmaktır köklerine ısınmak...
suç işleyen odasına çekilip utanma duygusunu yaşamaktan kendini kurtaramaz...
kişi kaçıp kurtulmak yerine üzerine düşeni yapmayı ve elini taşın altına koymayı öğrenir...
bireysel yaşama, toplumsal sorumluluk tercih edilir...
büyüklerden toplumsal kültür daha verimli alınır...
anne ve babayla kavga eden değil zorluklara direnen ve zorlukların paylaşılarak aşılacağı daha rahat anlaşılır...
velhasılı... bu sadece basit ve sıradan bir yazı(msı) ancak soba muhteşem bir insanlık ders aletidir...