istendiği kadar Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir densin, halk egemenliğinden söz edilsin, seçimlerden bahsedilsin, M. Kemal döneminde bu kavramlar, diktatörlüğün gerçek yüzünü gizlemek amacıyla kullanılmıştır. 1924 Anayasası ölü doğmuş bir metin olarak kaldı. Yerini CHFnin (CHP) tüzüğü aldı. Mebus (Milletvekili) tayinleri M. Kemal tarafından bizzat yapılıyordu. 1927de yayınladığı bir tamimde M. Kemal şunları söylüyor
Aziz vatandaşlarım, Cumhuriyet Halk Fırkası namına bütün memlekette Türkiye Büyük Millet Meclisi azalığı için tespit ettiğim zevatın umumiyesini ıttılanıza (bilginize) arz ediyorum. Her vatandaş için yeni devrede beraber çalışmayı münasip gördüğüm arkadaşlarım heyeti umumiyesinin birlikte görülmesini faideli addettim. Bunlardan her daire-i intihabiyeye (seçim bölgesine) tefrik edeceğim mebus namzetlerini ayrıca imzam tahtında arz edeceğim.
Mebus (Milletvekili) tayinini CHFye bile bırakmıyor. Kimlerin mebus olacağına ve kimlerin hangi illerin mebusu olacağına kendisi karar veriyor 1 Nisan 1931 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde, Kaç mebus alınacak? Hakiki vaziyeti hiç kimse tahmin edemez. Kati vaziyet Gazi hazretleri umumi listeyi ilan edince anlaşılacak deniliyordu.
Meclise girecek tüm üyelerin bir tek kişi tarafından seçildiği koşullarda, serbest seçimlerden ve hakimiyetin millete ait olduğundan söz etmek mümkün müdür? Herhalde, Hakimiyet kayıtsız şartsız M. Kemalin ve onun yakın çevresinindir demek, gerçeğe daha uygun düşüyor.Hıfzı Vedet Velidedeoğlu'nun iki dereceli seçim yasasındaki yönteme göre yapıldığını, ancak illerdeki seçimlerin "formaliteden" öteye geçmediğini belirttiği 1923 seçimleri, Halk Fırkası tarafından gösterilen adayın mutlaka seçilmesi esasına göre sonuçlanır. [2] Adayar belirlenirken, adayın kendisine bir şey sorulmamış ve hatta bilgi verilmemiş olması, seçimin bir diğer ilginç yönlerinden birisini oluşturur.Bu konuda Yakup Kadri'nin anlattıkları ilginçtir. Yakup Kadri, kendisinin ve Hakkı Tarık'ın istanbul'dan aday gösterileceğini düşündüğünü, ancak istanbul listesi açıklanınca derin bir hayrete düştüğünü, çünkü hem kendisinin hem de Tarık'ın isminin listede bulunmadığını belirttikten sonra, daha sonra kendi ismini Mardin, Hakkı Tarık'ın isminin ise Giresun listesinde görünce şaşkınlığının bir kat daha arttığını belirtir.