(...) fakat bir keresinde biri şunu sordu: 'Dünyadan aya gitmek için kaç sıçanın kuyruğu gerekir?' O zaman ortalık bir sessizliğe büründü, binbaşı Tosca'yı koydu ve gramofon çalmaya başlarken melankolik bir sesle, 'Bir zamanlar Geraldine Farrar ile evlenmek istemiştim' dedi. Sonra kadının sesi gramofonun borusundan odaya doldu ve bir asansöre bindi. Sarhoş adamların hayran olduğu bu kadın sesi, çılgın bir hızla yükselmeye başladı, hiçbir hedefe varamadı, tekrar alçaldı, havada yaylandı. Kadının etekleri hareketten kabardı, bu inip çıkmalar, bir süre sonra bir notaya sıkıca sarılıp kalmalar, sonra yine yükselip alçalmalar, hele bu çağlama, her defansında da yeni bir kasılmayla tutulma ve yeniden taşma: şehvetti bu. Hissediyordu, şehirlerdeki her şeye dağılmış o çıplak şehvetti bu; cinayetten, kıskançlıktan, mağazalardan, otomobil yarışlarından ayırt edilemiyordu artık -ah şehvet de değildi artık, macera tutkusuydu- hayır, macera tutkusu da değil, gökten hızla inen bir bıçak, bir ölüm meleği, melek çılgınlığı, savaş?