O zamanlar yaşım ya 7 ya 8. Ailece Samsun'a anneanneme bayram ziyareti için gidilmiştir. Sabah kahvaltısı için ekmek alınması gerekir. Babam ekmeği benim almam gerektiği kararına varır. Ev halkı çocuk yolları bilmiyor etmiyor biz gideriz dese de babam o ekmeği bana aldırmaya son derece kararlı elime parayı verip evden yollar.
Anneannem balkona çıkıp tüm yiniyle yolu tarif etmeye çalışmaktadır.
-Şurdan sağa dön sağa. Ah şuncacık çocuğu ne diye yollar bilmediği yere, homurtuları eşliğinde düşerim yollara.
Bilmediği sokaklarda bakkal aramaya çıkan bir küçük çocuk olarak, az gider uz gider tuhaf bir sokakta üç bakkal bulup, acaba hangisinden ekmek alsam, düşünceleri kafamda cirit atarken bir tanesinde karar kılıp iki ekmek alıp tekrar düşerim yollara. Zorlu yürüyüş bu noktadan sonra başlar. Gitmeye gitmişimdir ama dönüş yolunu bir türlü bulamam ve 'sokak çocuğu olcaksın, mendiller satacaksın' diye bas bas bağıran iç sesimle beraber tüm gücümle ağlamaya başlarım. Sonra bir mucize olur ve yolun sağında bir karakol bulurum. iki ekmeğim elimde Pepee misali karakoldan içeri girer, ağlayarak derdimi anlatırım. Evin adresine dair tek bildiğim apartmanın adıdır. (Hala unutmam Birlik Apartmanıydı) Ve polis amcalarla beraber polis arabasıyla mahallenin tüm Birlik Apartmanlarını gezeriz. En sonunda bizim apartman bulunur tabi bu sırada aile fertlerinin hepsi sokakta, annem ağlar anneannem ağlar babam da bir sinir krizleri.
Böylece bakkala ekmek almaya gidip polis arabasıyla dönen elitizmin son temsilcisi küçük leleleatgitsin olarak aile tarihimize anımı altın harflerle yazdırmış olurum.
Not: O günden sonra babam beni ekmek almaya hiç yollamadı.