bir tablonun karşısında dursan ve sana deseler, "yav boyalar kendi kendilerine nasıl oluşturmuşlar bu muhteşem manzarayı" ne kadar komik duruma düşerler senin gözünde değil mi? sen ki bilirsin eğer ortada bir tablo varsa o tablo onu yapan ressama delalet eder, aksini iddia etseler genede sana, ahmak der geçersin,
gördün; doğumdan sonra hayat var, hem de anne karnındaki hayatla kıyaslanamayacak derecede müthiş bir hayat, aynen de ölümden sonra baki bir hayat var bu dünyayı zindan hükmünde kılacak kadar müthiş, sen de gideceksin, şunları dikkatle, sabırla oku ve dünyanın cam parçalarını elmasa tercih etme,
"ey nefis! bütün ahbabın, kabrin öbür tarafındadırlar. burada kalan bir iki tane ise, onlar da gidiyorlar. ölümden ürküp, kabirden korkup başını çevirme. merdâne* kabre bak, dinle, ne talep eder? erkekçesine ölümün yüzüne gül, bak, ne ister. sakın gafil olup ikinci adama benzeme.(ikinci adamın ne olduğunu anlamadın biliyorum, başka bir konu açar diye girmiyoruz oraya)
ey nefsim! deme, "zaman değişmiş, asır başkalaşmış. herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder*, derd-i maişetle* sarhoştur"
çünkü ölüm değişmiyor. firak*, bekaya kalb olup başkalaşmıyor. acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor ziyadeleşiyor. beşer yolculuğu kesilmiyor, sür'at peydâ ediyor.
hem deme!! "ben de herkes gibiyim" çünkü herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder* herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır.
hem kendini başıboş zannetme. zira şu misafirhane-i dünyada, nazar-ı hikmetle* baksan, hiçbir şeyi nizamsız, gayesiz göremezsin,
nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin?"
ve gözünü kapayan yalnız kendine gece yapar.