--spoiler--
Öyle bir zamanı yaşıyoruz ki, cedelleşmeler hayatın bir parçası haline geldi. Birileri hep yenmek, diğerleri ise yenilmek zorunda sanki. Büyük balık küçük balığı yutup semirmezse eğer, en büyük balık onu ham yapıveriyor. Her şey matematiksel gibi görünüyor aslında: Kaybın tersi, kazanç; kazancın tersi, kayıp.
Lâkin; bir savaştır, alıp başını gidiyorsa, kardeş kardeşin kuyusunu kazıyorsa, analar çocuklarına karşı dürüst değilse ya da kadınlar kocalarına karşı... Peki hâl böyleyken biz, neden hâlâ iki kere ikinin kaç ettiğini hesaplayıp duruyoruz. iki ile ikiyi alt alta koysak da, yan yana koysak da, çarpsak da, toplasak da işlemin sonucunu bulamayız. Çünkü bu işlemin sonucu, hiçbir zaman dört çıkmaz bizim için. Beş eder mi? O da tabiata aykırı...
Görünen o ki matematiksel hesaplarla toplumsal problemlerimizin çözümünü bulamıyoruz.
O halde, "BEN" doyuyorsam, "SEN" doymasan da olur; "BEN" zenginsem, "SEN" açlıktan kıvransan da olur ya da "BEN" yaşıyorsam, "SEN" ölsen de olur. Bu günden ne koparırsam, felekten ne koparırsam kâr bana.
Ya "SEN"! "SEN"i kim düşünecek? işte yitirdiğimiz en büyük değer, yenilgilerimizin en büyüğü bu galiba. Fedakârlık ise, zaten içinden çıkamadığımız bir muamma. Kelime anlamı rölatif, fiiliyatı hepten kayıp. Saymakla bitecek gibi değil. Güzellik ve sevgi adına ne varsa hepsi tükendi. Öyle ki, kayıplarımızın çetelesini tutamaz hale geldik. Hep bir savaşımı yaşar dururuz da yanı başımızdaki felaketlerin farkında dahi olmayız. Çünkü, günü birlik ve fert fert yaşıyoruzdur artık.
Çözümsüz değiliz muhakkak. Yenilenlerin kelepçelerini kırması gerekiyor ya da ağlaması gerekiyor birilerinin; tâ ki, "BEN"in nasır tutmuş, kurumuş yüreği ıslanıncaya kadar, fedakârlık nerede yitirildiyse bulununcaya kadar.
Cezayı defterlerimizden silmeliyiz ki, korkmasın suçlular kucaklaşmaya. Şefkati yürek sayfalarına yazmalı ki, melekler bizi kıskansın. Süslenmeliyiz gelinler gibi, gönlünü bize açan her misafiri kapıda karşılamak için.
Fazla söze ne hacet, muştular madde değil sevda; sevgiler gölge değil Leylâ olmalı. Önceliklerimiz "BEN" değil, "SEN ve BEN" olmalı...