Yıllar yılı inanmadan övündük: - Yeryüzünün en büyük milleti biziz, dedik. ilk insan da Türktü dedik.
Sonra hızımızı alamadık:
- Bütün insanlar da aslında Türktür, dedik.
Tarihi, aslanlara benzettik, üstüne çıktık, yelesini tuttuk:
- Hey bizi tanı, biz senin sahibiniz,
dedik.
Atalarımıza Altaylardan ok attırdık. Okları okyanusa düşürttük. Velhasıl bir şeyler söyledik işte... Bütün bu övünmeler neyi halletti bilmiyorum. Hala dünyadaki en cahil on memleketten biriyiz. Hoş, hepimiz de fert fert övünmeye az çok mecburduk ya; övünme dışı lafları yasak etmişlerdi. Bu furyada çok kimse, akla hayale gelmez martavallar savurarak epey dünyalık edindi, mebus oldu, siyaset adamı oldu.
Kazara bunlardan biri:
- Biz olmasak tarih boş kalırdı, diye; kolayından irice bir bahşiş ele geçirirken, kalkıp da:
- Atma ulan divane, ansiklopedilere yarım futbol takımı isim sokamamış bir toplum, tarihi nasıl boş bırakır, deseniz; ömrü billah kodesten çıkamazdınız.
Bugün o övünme meddinin ceziri içindeyiz. Ne de olsa hürriyetin verdiği bir rahatlıkla memleketin iler tutar yerini bırakmıyoruz.
Dün:
- Dünyada bizden başka adam yoktur, diyorduk.
Bugün:
- Bizde adam yok, diyoruz.
Karaktersizliğimizi, bencilliğimizi, avantacılığımızı, hainliğimizi, usta hokkabazların lobutları gibi atıp atıp tutuyoruz.
Övünmeye susamış olmanın verdiği çılgınlık bitti, tenkidi özlemiş olmanın mazoşizmi başladı şimdi... Övünme komikti, yerinme acıklıdır. Ve ikisi de aynı ölçüde yanlıştır.
Biz serkisofu yani kafayı çalıştırmasını bilmediğimiz için, her şeyin kolayına ve hissi yönüne kaçıyoruz. Onun için de memleketteki bozuklukları tenkit ederken, suçu düzenin kötülüğünde bulacağımıza, teker teker fertlerde buluyoruz. Yeni bir düzen yaratmaktan daha kolay geliyor bu. Oysa Türkiyede de insanlar başka memleketlerdeki kadar namuslu veya namussuzdur.
- Kardeşim, herif yalan söylüyor; kardeşim, herif namussuzluk ediyor; kardeşim, herif rüşvet alıyor; kardeşim, kimsede ahlak yok ki...
Yalan, namussuzluk, rüşvet daha rahat bir hayat sağlıyorsa; Sen yalanı, namussuzluğu, rüşveti bırak da sürün. Ne yapalım, memleketin kurtulması için senin sürünmen lazımdır mı diyeceğiz adama? Ve böyle dersek dinletebilecek miyiz sözümüzü? Vallahi kimse dinlemez, zaten dinlemiyor işte...
Onun için fertleri bırakalım bir yana da, şu bozuk düzenle uğraşalım. Öylesine kurmaya çalışalım ki düzeni; yalan, namussuzluk, rüşvet kimseye rahat bir hayat sağlayamasın.
insanlar kendi menfaatleri uğruna her türlü imkanı istismar ederler. Mesele bu imkanı yaratmamaktadır.
Biz bu tür imkanları hudutsuz bırakan şu bozuk düzeni ele alacağımıza, fertlere ahlak dersi vermeye kalkıyoruz. Niye karaktersizlik ediyor, neye katakulli çeviriyor, neden bu kadar pısırık gibi... Tabii bir türlü de muvaffak olamıyoruz.
Siz iktisadi tenkidi, hesapların açık konuşulması prensibini, toplumcu görüşlerin tartışılmasını, eşitliği, adaleti, yani tek kelimeyle gerçek demokrasiyi, bütün icapları ve teminatıyla kabul edin de, ondan sonra bakın, insanlar namuslu olmak yarışına girişiyorlar mı, girişmiyorlar mı?
Girişmeyip de ne yapacaklar; öyle bir ortamda namussuzluk ayakta duramaz ki... Bugün ise namuslu adamı gözümüzde büyütüyoruz, çünkü namussuzluk daha çok getirdiği halde; bu nasıl namuslu kaldı, diye şaşıyoruz. Herkesten de bu feragati bekleyemeyiz ve memleketin düzelmesini bu feragate bağlayamayız.
--spoiler--