ikinci Dünya Savaşının sona erdiği 1945 senesinden itibaren, Avrupadaki kuvvet dengesi tamamen değişmeye başladı. Sovyet Rusya, Komünizm emperyalizmini gerçekleştirmek için harekete geçti. Polonya, Macaristan, Bulgaristan gibi kendi sınırları üzerinde bulunan ülkeleri Almanyanın hegomonyasından kurtarmak bahanesiyle askeri işgal altına aldı. Buralarda komünist rejimler kurdu. Keza Çarlık Rusyasının da emeli olan, Akdenize inme gayesini gerçekleştirmek üzere iran, Türkiye, Yunanistan, üzerine ağır baskılar yaptı. Türkiyeden istanbul ve Çanakkale Boğazlarına yerleşme hakkı ile Kars, Ardahan gibi Doğu Anadolu topraklarımızın, kendisine terkedilmesini istedi. Hatta bu toprak istekleri, Trabzon ve Gümüşhaneyi de içine aldı. 1945-1946 yılları, Türkiye ve Türk milleti için en kritik günler oldu. Türkiye her an Sovyet saldırısını beklemeye başladı. 500 senelik bir tarih süresinde, Rusların daima Türk topraklarında gözü vardı. Türkiye, bütün bu şartlar altında hem kendi güvenliğini hem de dünya barış dengesini sağlamak maksadı ile NATOya istekle girdi (1952).
NATOnun Türkiyeye sağladığı dolaylı faydaların başında, üst yapı projeleri gelir. Hava meydanları, limanları, ikmal ve muhabere tesisleri, bu projelerin bir kısmıdır. Bu projelerin gerçekleşmesi için, ödeme kolaylığı olan krediler sağlandı. Türkiyeye sağlanan askeri imkanların çoğu, ABD ve Almanyadan gelmektedir. Diğer NATO üye devletlerinin de teknoloji, eğitim açısından Türkiyeye sağladıkları imkanlar küçümsenmeyecek kadar çoktur.
Silahlar, teknolojinin gelişmesiyle değiştikçe, bunlarla birlikte yeni teknoloji de Türkiyeye girmektedir. Türkiye, iç imkanlarını zorlayarak, bu yeni teknolojileri her sahaya yaymak durumunda ve NATOnun araştırma geliştirme imkanlarından faydalanmaktadır.
NATOnun başlıca gayelerinden biri de üyesi bulunan ülkelerin hayat seviyesini yükseltmektir. Çünkü NATO teşkilatı, iktisadi seviyesi kuvvetli olan ülkelerin, demokrasiye daha çok bağlı bulunduklarına inanmış bulunmaktadır.